Bu dayıya ilk kez geçen kış rastlamıştım galiba. Gecenin ileri vaktiydi. Yine İstiklal Caddesi’nde, St. Antuan Kilisesi’nin oralarda, bir duvar dibinde oturmuş, düşünceli düşünceli çevreye bakıyor, gelen gideni izliyor, bir yandan da sigarasını tüttürüyordu.
İstanbul’a bu gidişimde yine gördüm İstiklal Caddesi’nde; hemen tanıdım. Yanında oturmuş, gitar çalmaya çalışan bir genç bir çocuk ile mırıl mırıl sohbet ediyordu. Ben de birkaç kare fotoğraf çekmek için uygun zaman kolluyordum. Bir ara çocuktan gitarı istedi… Çocuk uzattı gitarı… Dayı şöyle bir kavradı gitarı, tıngırdattı biraz… Akorduna baktı… Çocuğa döndü, “I-ıh!..” dedi, “Sen nasıl çalıyorsun bununla ki?..” Gitarın akordunu yaptı ve parmakları tellerin üzerinde gezmeye başladı. Ben makineyi, fotoğrafı filan unuttum; bir köşeye çekildim, merakla dayıyı izliyordum. Dayı hiç duymadığım bir şarkı çalıyor, tertemiz bir Türkçe, berrak bir ses ve şaşırtıcı derece güzel bir telafuzla söylüyordu. Dikildiğim yerde biraz dinledim, sonra yanına gittim ve cebimdeki bozuk paraları önündeki kaba bıraktım… “Bu şarkıyı ilk kez duydum” dedim… Şarkıyı hiç kesmeden yüzüme baktı, gülümsedi, “Benim bestem” diye cevap verdi ve çalmaya, söylemeye devam etti. “Fotoğrafınızı çekebilir miyim?” diye sordum; “Evet” der gibi başını salladı yine gülümseyerek. Deklanşöre birkaç kez bastım, sonra geri yerime döndüm ve şarkıyı dinlemeye devam ettim.
…
İstiklal Caddesi / İstanbul
Mayıs 2017 ©mustafaöncü