Beş Netflix tavsiyesi – Şenay Tanrıvermiş

Grace and Frankie

Grace ve Frankie kocalarının 20 yıllık iş ortaklığına karşın derin bir arkadaşlık geliştirmemiş biri dağınık, sarsak, ruhani, duygusal diğeri daha şekilci, mükemmeliyetçi, zarif ve kuralcı özellikleri ön plana çıkan 70’lerinin üzerinde iki kadındır. Bir gün kocaları boşanmak istediklerini çünkü gay olduklarını açıklar. İki kadının ortak travması ve kendiliğinden gelişen zaruri ekonomik koşullar nedeniyle birlikte yaşamaya başlarlar. Böylesi travmatik bir çatışmadan muhteşem bir komedi çıkaran dizi koşulsuz sevgiyi, dostluğu, ebeveyn olmanın zorluk ve güzelliklerini anlatırken sürekli hayat dersleri verir. Mesela çocuğun olması için doğurman gerekmiyor, mesela boşandığın kocan gay olduğunu ilan edince ondan nefret etmen ve koskoca geçmişini silmen gerekmiyor, mesela hayatının aşkını yaşamak için 70’ini geçmen artık senin için geç olduğu anlamına gelmiyor, mesela tamamen zıt zevklere sahip olduğun bir arkadaşınla hayatı paylaşman hiçte imkansız görünmüyor. Grace ve Frankie sevgi ve anlayış dolu mesajlarla herkesi dolu dolu yaşamaya çağıran mizahı güçlü bir aşk ve komedi dizisi. Vitamin niyetine tavsiye edilebilir.

 

Ozark

Herkesin göründüğünün ötesinde bir yalanın, pis bir düzenin, en yakınını aldatmanın ve çok tuhaf ruh hallerinin olağanlaşmış bir dille anlatıldığı bir dizi Ozark. Amerikan rüyasını çeteler, para aklama ve mafya gibi organizasyonlar eşliğinde ancak en çok aile içi aldatma üzerinden resmediyor. Ve resim ilk bakışta çok güzel görünüyor aslında. Gel gör ki kadın aldatıyor, adam para aklıyor, kız yalan söylüyor, oğlan ölü hayvanları didikliyor… Kimse normal değil ve kimsenin normal olmaması çok normal çünkü sistem aslında tüm kanlı, kirli, haksız ve adaletsiz işleyiş üzerinden bir rüya yaratmaya çalışanların dünyası. Kapitalizmin ahlaksızlığı nasıl dayattığını ve normalleştirdiğini görmek açısından tavsiye edilebilir.

 

Staircase

Tam 15 yıl süren hukuk mücadelesinin ‘Michael eşi Kathleen’i öldürdü mü yoksa eşi merdivenlerden düşerek mi öldü’ sorusuna cevabı kadar Amerikan adaletinin ve jüri sisteminin kendisi de belgeselin konusunu oluşturuyor. Hayatının sonbaharındaki Micheal’ın tüm parasını, enerjisini tükettiği ve yaşlanırken defalarca ölüp dirildiği belgeselde aslında seyircide kendini jüri koltuğunda hissettiriliyor. Micheal öldürdü mü yoksa kuru iftira mı cevabı için tüm deliller bambaşka açılardan tekrar edilerek sunuluyor. Böylece gizli çamaşırların bu soruya yanıt olması için ortalığa dökülmesi aslında çok mutlu görünen tertemiz bir ailenin hayatını kapkara bir bulutla karartıyor. Adeta böylesi bir jüriden ve araştırmadan geçecek her aileden nasıl sırlar çıkabilir sorusu sınav gibi korkutuyor. Belgesel niyetine ilginç bir dram olarak tavsiye edilebilir.

 

La Casa de Papel

Romantik bir hırsızlık, farklı bir görsel dünya ve başka bir dil izlemek isteyenler tarafından çoktan sahiplenildi bile. Modern Robin Hood arayanlar için İspanyol Darphanesi’nde para basan Dali maskeli hırsızlar elbette ilginç bir karışım arayanlara tavsiye edilebilir.

 

Black Mirror

Sadece distopya severler için değil herkes için dünyanın yakın gelecek falına bakan tüyler ürpertici bir dizi. İzlemeyen kalmadı ama tekrar da izlenebilecek kadar enteresan ön görüleriyle pek çok benzeri yapıma örnek olmaya devam ediyor. Yani kesin tavsiye edilir.

t24.com.tr