Hani insanlar vardır, ne yapsa yakışır, özgün durur.
Ne giyse, söylese, gülse, düşünse, somurtsa yakışır işte.
Çok güzel değildir, güzel de söylemez, ama yakışır.
Dersiniz ki, bu insanın özelliği ne ola ki bu denli yani.
Orijinalliği, yani öze yakışan bir aurası vardır o insanın,
Aynı şeyi doğada, yapıda, canlı cansız herşeyde hissedebilirsiniz.
Özellikle, geçmişten günümüze miras kalan eşsiz yapılarda,
Artık ulaşılamayacak geçmişi günümüze taşıyan kalıntılarında,
O, herşeyin istisnasız yakışışını, derinden hissedersiniz.
Gün ya da ay ışığının, rüzgarın, yağmurun, sessizliğin, karanlığın…
Taa ki o orijinallik, o özgünlük denen kendine haslığın tılsımına,
Restorasyon denen, tek dişi kalmış canavar elini sürene dek.
Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp, güneşten önce hazır olduğumuz,
Geceden sabaha geçişin büyüsünü hissetiğimiz bir yaz sabahı,
Güney İngiltere’de Wareham’a trenle giderken bunları konuşuyoruz.
Tarihsel, köklere ve zamana ait, artık hiç kimseye ait olmayan,
Kültürel kalıntıların korunmasının aslında ne denli zor olduğunu.
Restorasyon, iyileştirme, rekonstrüksiyon adları altına yapılanların,
Yapının asıl ruhunu, amacını, mesajını sürdürebilmekteki misyonunu.
O gün görmeyi planladığımız yer Corfe kalesi, kasabası ve çevresi.
●●●●○○○○●●●●
Disney usulü bir masal filminin setini andıran Wareham kasabasında,
Aslına uygunluk ruhunu yitirmemiş bir binanın altındaki kafede,
Sosyal medya atıflarının yönlendirdiği bir kahvaltıyla başladığımız güne,
Corfe kalesinin, hala ilk çağda kalmış kasabasında devam ederken,
Restore etmekle yenilemenin, korumakla gelişigüzel ekleme yapmanın,
Nasıl çeliştiğini, çağdaş rekreasyon adı altında yapılan iyileştirmenin,
Geçmişten gelen mirası, ne denli ileri taşıyabileceğini tartışıyoruz.
Bildiğince görüp algılayabilen bir insanın, bir yapıdaki güzellik ne ise,
Materyal, renk, teknik, yüzey, denge, el işçiliği, figür veya tüm görünüm,
Onu kavraması; yapanın, yaşayanın gözünden ve kalbinden görebilmesi,
Anlık algılaması ya da hayalinde canlandırabilmesi için,
Restore edenin, yenileyenin, koruyanın; ne çok bileşeni aynı anda bilmesi,
Özenle ve aslına uygun olarak onarması gerekir, takıldığımız bu.
Corfe’nin asıl girişini kullanmadan, yol kenarındaki kapıdan kırlara çıkıp,
Orada başıboş atların arasından dakikalarca Corfe kalesini seyrediyoruz .
Herşeyin yakıştığı, doğanın takıp takıştırdığı, yer gök arasındaki bu tabloyu.
Anlık algıdaki güzelliği, hayaldeki görüntüyü bozacak hiçbir artefakt yok.
Mal-restorasyonlar, yıkımlar, başıboş işgaller, gece konan ilhakler yok,
Yaralı bereli zor ayakta duran bir canlı gibi değil, aksine olduğu gibi,
Ve asıl çevresindeki korunmuş doğayla bütünleşmiş heybeti çok çekici.
Duvarlarına kazınan adlara, grafitilerle, sembollere, insan kirine, atığına,
Saç profil, tuğla biriket, muşamba branda, derme çatma tezgahla kuşatılmaya,
Ceneviz kalesine alçı, Apollon tapınağına beton, İsis mozaiğine çimento botoksa,
Origosuna, anlamına, nihayetine tamamiyle ters işlemlerle sıvamaya rağmen ,
Hala bütün ihtişam ve estetiği ile öylece direnen, sessizce duran,
Köprüleri, kaleleri, hamamlar hanları, heykelleri, tapınakları, yolları konuşuyoruz.
Victor Hugo’nun tabiriyle ‘’ kırışıklığı yara izine çevrilmiş yapılara’ üzülüyoruz.
●●●●○○○○●●●●
Bazı insana, yapıya, canlı ve cansız bir şeye ne giyse, yapsa yakışır dostlar .
O gün oğlumla, rüzgar uğultusu altındaki çimlerden Corfe kalesine bakarken,
Ağzından dökülen sözleri dikkatle ve dalından ayırmadan topluyorum.
“Dimağdaki düşünce, bizi doğadan ve “sonsuzluktan” ayıran şeydir,
Kendi ölümlülüğümüzü anlamamıza yardımcı olur ve bizi,
Güçlük, zorluk ve emek dünyasına bağlar’’ la başlıyor söze.
Uzun zamandır varlığını sürdüren ve sonsuz güzellik ruhunu temsil eden,
Bu nedenle kendi ölümlü varoluşumuzla muazzam bir zıtlık içinde duran,
Ebedi bir güzellik örneği bu kaleye bakarken, farkındalığın bizi baştan çıkarması,
Kısa da olsa, insanlık durumumuzu aşmamıza yardımcı oluyor baba’’ diyor.
Anlıyorum ki, tarihi bir yapının o öze uygunluğunu, orijinalliği, estetik aurasını,
Yapıcı origonun tılsımını öldüren her tür uyduruk çağdaş rekreasyon, restorasyon
Aslında bize sıradanlık, yakıştırmama, uygunsuzluk gibi duygulanımlar üzerinden,
Bedbahtlığımızı, ölümlülüğümüzü hatırlatıyor.
Günün nafakasının huşusuyla, çok eski bir lokanta binasına dalıyoruz.
Belki yüzlerce yıllık bir şöminenin önünde ikimizde aynı dizeleri düşünüyoruz.
‘’ Thou, silent form, dost tease us out of thought. As doth eternity’’
Sen sessiz yapı(form), sen de bizi sonsuzluk gibi düşünceden çıkar…