Doğan Hızlan ve Sevin Okyay Fürüzan’ı yazdı

Doğan Hızlan

Doğan Hızlan

Anıların içinden bir öykünün 50’nci yılı

İyi yazar Füruzan’ın, ‘Parasız Yatılı’ adlı öykü kitabının ilk yayınlanışının üzerinden 50 yıl geçmiş. Yapı Kredi Yayınları tarafından 50’nci yıla özel bir de baskısı yapıldı kitabın.

Bu kitap beni öykünün ilk yayınlandığı zamanlara götürdü.

Cağaloğlu’ndaki eski Hürriyet binasının karşısındaki yolda Vatan gazetesi vardı. Binanın bahçesinde bir havuz bulunuyordu.

Vatan kapandı, orayı Simaviler aldı ve Yeni Gazete aynı yerde yayınlanmaya başladı. Gazetenin birinci sayfası The New York Times’ı andırıyordu.

Nezih Demirkent’in yönettiği gazetenin edebiyat/sanat sayfasını ben yönetiyordum.

Her hafta bir öykü yayınlıyorduk.

İşte Füruzan’ın ‘Parasız Yatılı’ öyküsü ilk kez o sayfada çıktı.

Bu öyküden sonra Füruzan hayranlığım devam etti. Hakkında pek çok kez yazdım, televizyon programları yaptım.

İyi bir yazar zamansızdır. Onu her okuyuşta, yaşadığınız zamandan izler bulursunuz.

Füruzan sadece ‘Parasız Yatılı’ öyküsünü yazsaydı bile edebiyat tarihine kalır, her antolojide yerini alırdı.

50 yıldır bir öykü kitabının okunurluğunu koruması, her kuşaktan ilgi görmesi de Füruzan’ın başarısıdır.

Yazının devamını okumak için tıklayın

author

Sevin Okyay

Füruzan’la “Parasız Yatılı” üzerine…

Çat kapı, YKY’den “Parasız Yatılı”nın özel 50’nci yıl baskısı geldi. Hayatıma böyle neredeyse tokat atarak giren bazı hikâyeler vardır. Üçten fazladır ama ben üç tane söyleyeyim. Sait Faik’i bildiğim halde “Tüneldeki Çocuk”un üzerimde böyle bir etkisi olmuştu, elinden tutulup Tünel’e bindirilmediği, bu mucizeye yabancılar arasında tek başına tanık olduğu için. Sonra Nezihe Meriç’in 1953’te çıkan “Bozbulanık”ı. Ki Yapı Kredi Yayınları onun için de bir “60. Yıl Özel Sayısı” yapmıştır. 1971’de de Füruzan’ın “Parasız Yatılı”sı.

Hemen NTV Radyo’yu aradım. Kuruluşundan beri NTV Radyo’dayım. Hâlâ söyleşiler yapıyorum. “Acaba Füruzan konuşur mu?” diye sordum. Konuşurmuş, hem de bana sevgilerini yollamış. Ben de bu sayede sevgili arkadaşımın sesini belki bir buçuk yıl sonra duymuş oldum. Oysa ne çok konuşurduk. Ama edebiyattan çok sinema konuşurmuşuz, onu hatırlattı. Gerçekten de öyleydi. Sinema sohbetleri yapardık. O günleri düşündükçe zihnimin gözünde kendimizi en çok Beyoğlu Sineması’nın lobisinde görüyorum.

Füruzan, “Evet, evet, ne kadar güzel bir sinemaydı o… Çok severdim orayı,” dedi hemen. “Berlin’in eski sinemalarını hatırlatıyordu. Berlin’de de bir-iki sinema vardı böyle, epey eskiden kalmış ve çok iyi filmler oynatırlardı. Beyoğlu da aynı şeyi yapıyordu.”

50’nci yıl baskısı sayesinde, arkadaşımın sesiyle birlikte, birçok şey geri geldi. “Parasız Yatılı” geri geldi. Bir kez daha okudum. Şimdi biliyorum ki “Edirne’nin Köprüleri birkaç ay hep aklımda olacak. Zaten Hala Adile en unutamadığım edebî karakterlerden biridir.

Yazının devamını okumak için tıklayın