Emre Toğrul, Nostaljik ve Hafif Bir Yaz Yazısı

Her çocukluğun hatıratında güzel günler vardır, doyumsuz,

Ebeveynleri ya da onun yerine koyduklarıyla geçen, anılara kazınmış.

60’lı yılların Mersininden kalan sıcak ama hafif yaz anıları gibi.

Bir temmuz pazarı, direksiyondan vitesli ‘’Şavrole İmpala’’ ile denize gidilirken,

Torpido altı pikapta çalınan Engelbert Humperdinck melodisi hatırlanınca,

O yıllardaki Mersin sahillerinin duru güzelliği ve el değmemişliği,

Benim ruhumun o zamanki yıpranmamışlığının huzuru ile karışıyor bugün.

Karayollarında kamulaştırma amiri olarak çalışan sevgili babamın,

Bizi, her santimini avuç içi gibi bildiği tenha Mersin Silifke yolundan götürüp,

Burası nefis bir yer deyip bıraktığı, küçük makilerle süslü kızgın kum tepelerinden,

Ayaklarımız yana yana denize koşarken, arabanın açık kalan kapısından,

Humperdinck abinin ‘’Lonely as a man without love’’ terennümü sürerdi.

Henüz betona, insana ve çarpık düşüncenin yozlaştırıcı çıktılarına yenilmemiş,

İnsanların, şehir yaşamını altın rengi kumsallara çimentoyla ilelebet gömüp,

Kendilerini küvet misali tatlısu havuzlarına mahkum etmediği günlerde,

Altmışlı yılların o uçsuz bucaksız tertemiz Akdeniz sularına hastaydık biz.

Şimdi size ilginç gelecek ama, yol boyunca sohbet eder, şarkılara eşlik eder,

Pencereden dışarı bakıp, denizin ve gökyüzünün birleşimine hayran,

Aile ve dostlarla bir arada olabilmenin tatlı heyecanıyla, ‘’içimiz içe sığmazdı’’.

Şimdiki çocukların pek bilmediği bu ‘’için içe sığmadığı’’ durum,

Yolun sadece bilindiği için yada tesadüfen bulunabildiği navigasyonsuz yolculukta,

Camı sonuna kadar açık klimasız otomobilin sıcak meşin koltuklarında uyuklarken,

Denizden dönmenin mahmurluğuyla uyanana kadar devam eden bir auraydı.

Zamanında teknoloji, aklı ve hisleri kendi zekamızla kelepçelemediğinden,

İnsan katkısı olmadan şekillenmiş doğanın nimetini kavrayabilmeyi,

Denize ulaşıp, üleşip, çimip geri dönmenin,

Giderken de dönerken de aynı plağın iki yüzünü hatmetmenin,

İçi içe sığdıramayacak kadar ruhu beslemesinin nedenini şimdi anlıyorum.

Şairin dediği üzere ‘’gökyüzü gibi bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor…’’

●●●●○○○○●●●●

Muhteşem çocukluk anılarımızın en büyük sırrı, sınırsızlıktı dostlar.

Tıpkı duvar örülmemiş, betona bulanmamış, insanla bozulmamış,

Kum tepelerindeki makilerin arasından gökyüzüyle birleşen Akdeniz gibi.

Önce yol, sonra medeniyet, sonra da yol ve medeniyetle beton geldi.

Akdenizi fethedecek halimiz yoktu, bizlerde hemen kıyısını fethedip,

Güzelim kum tepelerini, dörtte bir zamanlı devasa yazlıklarla bezeyip,

Bugünlere yolladığımız istila günlerinin öncesinde,

Tüm kıyı şeridi, hergün, istisnassız, hepimizindi.

Sadece bu sınırsızlık değildi, bizi sıcak yaz günlerine müptela yapan,

Yada sadece o aklımızdan çıkmayan melodiden değildi keyfimizin gıcırı.

60’ların sonlarında ki, nostaljik ve hafif yaz hatıratında çocukluğumuzun,

Ya bir tuzlu deniz suyundan çıkıp hortumla yıkanmışlığın sadeliğini,

Ya güneş kremi dahi sürmeden yapılan kumsal sefasıyla soyulmayı,

Basit bir dondurmayı, gazozu, yada sütlü mısırı hatırlarız.

Belki de torpido gözü altında yaylanan pikaptan çalan şarkı aklımızdadır.

Örneğin Engelbert ustanın kadife sesinden ‘’ Spanish Eyes’’.

Yazarın dediği gibi; çocukluk insanın şiir haliymiş dostlar, gerisi düz yazı…

●●●●○○○○●●●●

Büyük istila başlamadan evvelki, ellenmemiş doğa içinde yaşanmışlığı,

Bugün buraya yazıp not düşmemim nedeni sadece anmak değil.

Büyük göçün, muhteşem Akdeniz kıyı şeridinde yarattığı,

Deniz ile, belki bir kilometre karaya doğru alan içinde sıkışmış ,

Muhteşem deniz kara sınırında, deniz gökyüzü manzarasında,

Betonarme selinde, insan ayrışmışlığı hikayesine dikkat çekmek istedim.

Bir zamanlar pozcudaki evimizin önünden suyuna atladığımız Akdenizin,

Erdemli çamlığında hala direnerek betonlar arasından denize bakan çamın,

Kızkalesinden, kıyıdaki karmaşayı hayretle izleyen binlerce yıllık taşın,

Akkuyuda yükselen devasa nükleere yaşlı gözle bakan lagosun,

Bu insanlar bunu niye yapıyor diye endişelendiğine eminim.

Doğa, insanın zorla, çekiştirerek kopardığını, bir gün mutlak geri alacak.

Ben, tatlı temmuz yazlarında da, insansız bakir sahillere giderken,

Pikaptaki sallanan plakta Engelbert abiden ‘’Release Me’’ dinlemiş,

Hep tertemiz denizde yüzüp, kıyıyı kendine emanetle tertemiz bırakıp dönmüş,

Son kuşak kardeşiniz olarak, doğanın emaneti geri alacağından eminim.

‘’Celladına bile sevgiyle yaklaşmaktır çocukluk’’ demiş şair,

Güzel Akdenizin, güneşin ve, şarkının hep çocuk kalması o yüzden…