Melek Mosso, Ömer Sercan

Kantoyla türkü arasında bir Melek…
Dudaktan kalbe uzanıp oradan topladıklarıyla tekrar dudağa ulaşan bir döngüde yoğunlaşan, zenginleşen yorumuyla ister kendi çıkış şarkılarını isterse eski şarkıları söylesin, başarılı performansına daha uzun yıllar tanık olacağımız bir ses Melek Mosso…

Kendimi bildim bileli ‘cover’lara hep mesafeli oldum. Öyle çok uzak duramadım tabii, sosyal mesafe kadar diyelim, bir buçuk metre. ‘Cover’a ‘yeniden yorum’, daha da eski Türkçeyle ‘tekrar icra’ da diyebiliriz. Örneğin Ahmet Kaya’dan “Giderim”i dinledikten sonra bu güçlü şarkıyı aynı duygu derinliğiyle yeniden icra edebilecek bir yorum olamazmış gibi bir peşin hüküm veririm kendi kendime. Bendeki bu ‘cover’ pandemisini bitiren yorumculardan biri oldu Melek Mosso

Bir uçan halıya binip Türkiye üzerinde süzüle süzüle dolaştığınızı düşünün. Farklı renklere bürünmüş denizlerin sahilleri, onların bağlandığı toprakların kokusu, göğe yükselen buğusu. Bir gün jazz barlardan yükselen şarkılar, ertesi gün Akdeniz kıyılarından bir tatlı esinti, bozkırın ortasından hançeresi keskin güçlü ve yanık ezgiler. Orta Doğu’nun bol baharatlı müziklerinden Batı’ya doğru daha kremamsı melodilere, Melek Mosso’nun sesinde bu tatların hepsi var. Doğu ile Batı’nın geçiş noktasındaki Türkiye coğrafyasıyla paralel uzanıyor onun sesinin barındırdığı zengin renkler. Türkiye’nin bu ses ve melodi atlasının üzerindeki gezintinizde sesi, tok, derin ve eksiksiz bir sağlamlıkta yükselirken aynı şarkı içinde birden daha pastoral, şiirsel bir zarifliğe incelebiliyor. Sözlerin ve notaların taşıdığı en küçük bir duygu geçişi atlanmıyor. Şarkının o anında bulunması gereken sıcaklık ya da katılığı, sevecenliği ya da hırçınlığı, gereken vurgularla belirliyor. Minik perdeler arasına gizlenmiş her bir hissi ayrı ayrı ortaya çıkarıp farklı kokulara sahip çiçeklerden bir demet halinde sunabiliyor size. Hem aynı şarkının içinde hem de müzikal formuyla apayrı yapılara sahip farklı türlerin arasında gönlünce dolaşmasına imkân veriyor onun bu dolunay gibi net, biçimli ve ışıl ışıl parlayan sesi.

Örneğin Bergen Saygı Albümü’ndeki “Yıllar Affetmez” yorumu. Çalındığı her mekânda kendini pür dikkat dinleten bir samimiyet ve ustalıkla kullandığı sesinin katmanlarıyla hemencecik derinlere uzanabiliyor. Oradan “Bana Bi Koca Lazım”a geçerek şarkının istediği neşeyi ve hınzırlığı cömertçe veriyor. Kantodan türküye geçiyor; icrası güç olan, kuvvet ve dikkat isteyen “Keklik Gibi” türküsünde de yine aynı özenle dinletiyor kendini. Pop’a da Jazz’a da kaçmak, oradan arabeske ve ardından türkülere uzanmak ancak güçlü bir sese sahip olmak ve ona hükmedebilmekle mümkün olabilir. Melek Mosso’nun sesinden tüm bunları dinlemek, lüksten​​ uzak, sade, gösterişsiz ama sağlam bir binekle ülkenin sahilini, bozkırını, dağını, ovasını dolaşmak gibi. 

Pesler ve tizler arasında çok rahat bir geçişkenliğe sahip sesinin akışkanlığını ve kıvamını iyi ayarlayarak kulaklara hemen yerleşiveren yorumuna örnekler çok, “Vazgeç Gönlüm” gibi, “Dilek Taşı” gibi, “Ben Varım” gibi, “Giderim” gibi… Yalnız yeniden seslendirdiği müziğimizin kült eserlerindeki güçlü yorumu değil ilk kez kendi sesinden duyduğumuz yeni ve çok başarılı şarkıları da var ama yıllardır söylenegelen hayatımızın şarkılarına kattığı tat çok başka. Onun okul, sınıf, sokak, vapur, sahne dolaşarak hayatın içinde yoğurduğu temiz sesinden yine hayatımızda yer etmiş şarkıları dinlemek başka güzel. Sesinin hissedilen kısıklığı, eski şarkılarda daha karakterize bir hal alarak özellikle türküler ve arabesk eserlerin yıllanmışlığına da bir eskitme tadıyla eşlik ediyor.

Dudaktan kalbe uzanıp oradan topladıklarıyla tekrar dudağa ulaşan bir döngüde yoğunlaşan, zenginleşen yorumuyla ister kendi çıkış şarkılarını isterse eski şarkıları söylesin, başarılı performansına daha uzun yıllar tanık olacağımız bir ses Melek Mosso…

https://t24.com.tr/yazarlar/omer-sercan/kantoyla-turku-arasinda-bir-melek,35271