https://www.facebook.com/photo/?fbid=10162000708854194&set=pcb.10162000709139194
Tarihe tanıklık yapmak ne kadar zormuş meğer.. Bunu “Etem Çalışkan’ı kaybettik” haberini alınca öğrendim..
Daha lise talebesi olduğum yıllarda tanımıştım Rıza Ersoy (Tekgezen) usta ile Etem Çalışkan Emmi’yi.. Abidinpaşa Caddesi üzerinde Saygan İş Hanı’nın bodrum katının rutubetli, kasvetli ortamını sanatla, sanatçılara buluşturan mekanı Uluç Resim Galerisi’nde bir araya gelirlerdi..
***
Güney Sanayi’nin baş desinatörü Abdurrahman Yurtturu bu sanatçı buluşmalarının değişmez ve rakip tanımaz ev sahibi konumunu kimseye bırakmazdı..
Rıza Ersoy, Ankara Etnoğrafya Müzesinden Adana’nın Ramazanoğlu Kütüphanesine tayin edilmiş bir eski eser uzmanı, kaligrafi ustası, desinatör, hattat, yağlı boya ve sulu boya tekniklerini muhteşem kullanan inanılmaz bir sanat adamıydı..
Uluç Resim Galerisi de daha o yıllarda Adana’nın sanat ve sanatçıların doğduğu, büyüdüğü, geliştiği bir yer konumundaydı..
Benden önce kimler geldi, kimler geçti bilemem; ama Rıza Tekgezen usta ile 1966’da kesişen sanatsal buluşmalarımızda Durali Bozkır(Turgut), Maruf Tanboğan, Orumbay Torumtay, Ahmet Önenköprülü, Hikmet Sihay, Ali Özgentürk, Mustafa Yoldaş gibi bizden biraz büyük ağabeyler, aynı yaşlarda olduğumuz Cemal Urak, Alinur Uğurpakkan, Çetin Boğa gibi gençler bir araya gelirdik..
***
O dönemlerde, “bir ayağım çukurda” diye kendini kaçınılmaz sona hazır tutan, yaşını soranlara, “Atatürk benden 24 yaş büyük, hesabını siz yapın” diyen Rıza Tekgezen ustanın hemen hemen her ay birkaç gününü birlikte geçirdikleri Tarsuslu bir sanatçı dostu gelip giderdi..
Huyları da, boyları da aynıydı.. O geldiği zaman galerinin bizim gibi tıfıl müdavimeri kesinlikle arazi olurduk..
Zaten iki masamız vardı, birine Rıza usta otururdu, diğerine o 40’lı yaşlardaki o ilginç misafir..
***
Bir akşam içeride kalan okul kitaplarını almak için, utana sıkıla gelip, işaretle derdimi anlatmaya çalışırken yakalandım..
Rıza Usta, eliyle işaret edip çağırmasa, kitapları bırakıp gidecektim.. Birkaç siparişleri vardı, galerinin her işine gönüllü olarak koşmam nedenle bu görev bana düştü..
İşte o misafir ile ilk kez o gün tanıştım, o gün konuştum.. Tesadüf bu kadar mı olur.. Yıl kesinlikle 1966 ve aylardan Şubat’tı.. Yarı yıl karneleri verilmişti, tatile girmiştik..
Kitapları elime aldığımda, o misafir, çoj sevecen bir sesle, “zayıfın var mı?” diye sormuş ve sohbetimiz başlamıştı..
***
O gün misafirimizin adı da, yaşamımdaki yeri de belli oldu..
“Etem Emmi” demiştim, bir anlamda baba yarısı yani amcam olmuştu Etem Çalışkan..
Masanın üzerinde bristol kartonlardaki şekillere dikkatli baktığımı görünce, Rıza Usta, “Kalemi güzel, bileği kıvrak!” diye sinyalini vermişti.. Etem Emmi bana kamış kalem ve çini mürekkep kullanarak, o dönemlerde “gotik tarzı” dedikleri bir yazı şeklinin inceliklerini öğretmeye başlamıştı bile..
***
O yıllarda şimdiki gibi İnternet yok, Etem Çalışkan’ın kim olduğunu da Rıza Tekgezen usta ile Resim Galerisi’nin patronu Abdurrahman Yurtturu’dan öğrenmiştim..
“İyi bir usta, hem de Devlet Güzel Sanatlar Akademisini bitirmiş bir usta” demişlerdi..
O büyük ustadan, Etem Çalışkan’dan öğrendiklerim sayesinde hem lise ve hem de üniversite tahsilinde çok rağbet gören bir meslek sahibi olmuştum.. Özellikle düğün davetiyeleri konusunda herkesin peşinde koştuğu bir “davetiye yazıcısı” olarak tanınmıştım..
Artık, kamış kalemlerimi, mürekkepleri yanımda taşıyor, mağaza vitrinlerindeki renkli pankart ve etiketleri de yapmak için koşturuyorum..
***
Beni daha çiçeği burnunda bir delikanlı iken yepyeni bir meslekle buluşturan Etem Çalışkan’la 1979′ da Güney Haber, 1982’de Güneş Gazetesi’nde yollarımız kesişti.. O zamanlar geride kalan yılları konuştuk.. Rıza Usta’yı andık..
1975’te büyük ustayı kaybetmiş, memleketi Eskişehir’e toprağa vermiştik.. Her nedense ikimiz de Rıza Ersoy ustaya son görev için o soğuk karlı kış gününde cenaze törenine katılmış, ancak görüşememiştik..
“Tanıyamadım seni ilk önce be çocuk.. Sonra aklıma geldin, hatırladım ama kaybolmuştun” demişti..
***
Ramazan ayı başlamıştı.. Her ramazanda Hacı Sabancı ile birlikte annesi Sadıka Sabancı’ya gider, Ramazanını kutlardık.. Etem Çalışkan tam da 1983 yılı ramazanında el yazması bir Kuranı Kerim getirdi.. Güneş Gazetesi tarafından bu anlamlı hediyeyi Sadıka Sabancı’ya verme görevi de Etem Çalışkan’la birlikte bana kısmet oldu..
***
Sonra yıllar yılları kovaladı.. En son 2013 yılında Zihni Aldırmaz’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde gerçekleştirilen Adana Sinema Kulübü’nün açılışında karşılaştık..
“Artık gözlerim çok iyi görmüyor be çocuk.. Sen, benim kadar olmasa da yaşlanmışsın.. Kafanda saç bile kalmamış.. Ben ayakta destek almasam zor duruyorum” demişti..
***
Dr Haluk Uygur’un konukseverliği ve yakın ilgisi ile çok mutlu olduğunu dile getirmeyi de ihmal etmemişti..
12 yıl önce sanki bugünü hissetmiş gibi, “Rıza usta 35-40 yıldır bekliyor beni.. Çok beklettim ustamı çoook” diye o hasreti kelimelere sığdırmıştı.
***
En son Aralık ayında Zihni Aldırmaz ile birlikte ziyaret ettiğimiz Dr. Haluk Uygur ve Dr. Hanife Uygur’un evinde andık Etem Çalışkan’ı.. Sağlığının çok iyi olmadığını öğrenmiştik ama ustasının yanına gitme vaktinin geldiğini aklımıza getiremedik..
Sanatla doğmuş, sanatla yorulmuş, nice sanatçı yetiştirmiş, nice ölümsüz sanat eserleri bırakmış iki büyük ustayı, sevenlerinin hoşgörüsüne sığınarak birlikte anıyorum..
***
Rıza Ersoy ve Etem Çalışkan..
50 yıl sonra buluştular..
Yolları aydınlık;
Cennet Mekanları olsun..
Sevenlerinin başı sağ olsun..