Son Dönemeç – Koral Çepni/Adana Fikir Platformu

Koral Çepni

17 Nisan sabahı işi olanlar işlerine, okulu olanlar okuluna gidecek, gidecek bir yeri olmayanlar ise ya evlerinde, ya da bir kahve köşesinde her zaman ne yapıyorlarsa gene aynısını yapacaklar. Referandumda farklı bir şekilde oyunu kullandıklarını bildiklerimizle içimizde bir eziklik olsa da selamlaşacağız, gülüşeceğiz, hatta belki de bir boy beraberce yürüyeceğiz. Görünürde hiçbir şey değişmeyecek, ama aslında “evet” çıkarsa çok şey değişecek.

Her şeyden önce ülke tek bir kişinin kararlarına terk edilecek, yasamayı da yargıyı da kontrolü altında tutabilecek tek bir adam milyonlarca insanın kaderini etkileyebilecek. Bunu doğrudan veya dolayısıyla atadığı hakimlerle, TBMM’deki partisi üzerinden ve yayınlaya bileceği Kanun Hükmünde Kararnameler üzerinden yapacak. Ülke 2 dünya savaşından beri yaşanmamış bir belirsizliğe ve maceraya itile bilecek.

Bugün şirketlerde bile genel müdürü kontrol eden, stratejiyi birlikte belirleyen bir yönetim kurulu vardır ki ülke bir şirket ile karşılaştırılamaz bile. ABD’de güçler ayrılığının nasıl çalıştığını gördük. ABD’de Kongre ve Meclis ile mahkemeler Trump’ın göçmen ve sağlıkla ilgili kanun önerilerini ve kararnamelerini boşa çıkarttı. “Evet” ile gelecek olan rejimin ABD’deki prensiplerle çalışacağından gerçekten emin miyiz? Ortak akıl, tek akıldan üstün değil mi? Böyle demiyor muyduk? Unutmayalım, kontrolsüz güç, güç değildir. Hızlı karar vermek her zaman bir avantaj olmadığı gibi, kimi zaman olumsuzlukları iyi taraflarından daha fazladır. Hem parlamenter sistemde de gereğinde hızlı kararlar almanın önünde hiçbir engel yoktur. 2007’den sonra ülkemizin ekonomik performansının düşmesinin nedeni parlamenter sistemde değil, yanlış yönetim, yanlış kadro seçimi ve yanlış stratejik tercihlerdedir. Bürokrasiye hakim olunamıyorsa, söz dinletilemiyorsa sorun yönetim zaafında ve yönetici yetersizliğindedir.

Ülkenin tek adam rejimi altında “freni patlarsa” kim, nasıl durdurabilecek? Sorumlulardan hesap sormanın güçlükleri evet oyu verecekleri rahatsız etmeyecek mi? Bir yanlış yola girilirse, 5 yıldan önce bu yanlışı düzeltmenin zorlukları anayasa teklifinde göze batmıyor mu? Paraguay, Rusya, Venezüella gibi tek adam rejimi ile idare edilen ülkelerde yaşanan toplumsal huzursuzluklar kafalarda nasıl soru işaretleri uyandırmaz?

Parlamenter rejimde zaman zaman yaşanan sorunlara rağmen 1999-2002 koalisyon hükümetleri her şeye rağmen 2003-2007 arası yaşanan o yüksek ekonomik büyümenin temellerini atmadı mı, prensiplerini belirlemedi mi? Cumhurbaşkanı, il başkanı, valisi aynı partiden olma ihtimali olan bir rejim nasıl farklı düşüncelere sahip vatandaşlarına eşit davrana bilir? Parlamenter sistemde sıkıntı var ise, bu siyasi partiler kanunundaki yetersizliklerden, seçimlerdeki barajlardan, Cumhurbaşkanı’na verilen çok geniş kapsamlı yetkilerden kaynaklanmaktadır. Rejimi temelden değiştirecek bir önerinin ancak TBMM’de de, referandumda da aslında %75-80’lerle kabulü gereklidir. %50’nin biraz üstünde kabul edilecek bir rejim değişikliği sadece ülkede var olan belirsizlikleri arttırmaya yarayacaktır.

16 Nisan’a kadar söylenenlere aldanmayalım, kimseye aldatmaya fırsat verecek bir yetki de vermeyelim. Biz seçmenler 16 Nisan’da bir kişiyi onaylayıp veya ret edecek bir konumda değiliz. Sadece rejimi belirliyoruz. Kişiler hakkında kararı 2019’da vereceğiz. Unutmayalım ki, yeni rejimle ilerde ülkenin yönetimi bu günkü politikacıların çok dışında, vatanımızı karanlık maceralara sürükleyebilecek kişilerin eline geçebilir. Değiştirilecek sistemi  bu günden yarına tekrar değiştirmek mümkün olmayacaktır, en az bir nesil belki de daha uzun bir süre geçerliliğini koruyacaktır. Çocuklarımızı, torunlarımızı düşünelim, ülkeyi riskli maceralara atmayalım.