Boğaziçi Üniversitesi Tarsus’a uzandı; 100 yıllık çırçır fabrikası Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi’ne dönüştü

Tarsus’ta Boğaziçi Üniversitesi tarafından restore edilerek akademik çalışmalara ev sahipliği yapmak üzere kültür ve tarih merkezi haline getirilen, Saint Paul Kilisesi Anıt Müzesi yanında bulunan 100 yıllık eski çırçır fabrikası Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi olarak akademik araştırma ve arkeolojik çalışmalara başladı.

Anadolu’nun tarihi ile ilgili önemli bilgilerin elde edilmesi için Boğaziçi Üniversitesi tarafından, Gözlükule Höyüğü’ndeki arkeolojik araştırmalar paralelinde, akademik çalışmaların yürütüleceği Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi’nin açılışı 18 Şubat Cumartesi günü Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı , Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan ile Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan’ın katıldıkları tören ile gerçekleşti.  Törene ayrıca Mersin Valisi Özdemir Çakacalı, Tarsus Kaymakamı Yüksel Ünal ve Tarsus Belediye Başkanı Şevket Can katıldı.

Boğaziçi Üniversitesi yönetimi ve akademik kadrosundan çok sayıda ismin de yer aldığı açılış törenine Tarsuslular yoğun ilgi gösterdi.

Kalkınma Bakanı: ‘’Boğaziçi Üniversitesi üstün nitelikli projelerine bir yenisini ekledi’’

Kalkınma Bakanı Lütfü Elvan törende yaptığı konuşmada, Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi’nin açılışı nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi’ne ve Gözlükule Höyüğü’nde arkeoloji çalışmaları yürüten ekibin lideri Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Aslı Özyar’a teşekkür etti.

Bakan Elvan, Boğaziçi Üniversitesi’nin her projesinde ‘’nitelikli, vasıflı ve kusursuz çalışmalara imza attığını’’ vurgulayarak, Mersin milletvekili olarak görmüş olduğu bu yapıdan çok etkilendiği ifade etti. Mersin ve Tarsus gibi binlerce yıllık arkeolojik geçmişe sahip olan bir bölgede arkeoloji bağlamında yapılacak pek çok çalışma olduğunu belirten Bakan Elvan, bu çalışmalarda Boğaziçi Üniversitesi’ne destek vermeye hazır oldukları mesajını verdi.

Kültür ve Turizm Bakanı: Gözlükule, Cumhuriyet döneminde kazı izni verilen ilk 3 antik yerleşmeden biri

Konuşmasında Gözlükule Höyüğü’nün ‘’Cumhuriyet döneminde ilk resmi arkeolojik kazı yapma izni verilen, Alacahöyük ve Truva ile birlikte üç antik yerleşmeden biri’’ olduğunu belirten Bakan Avcı, Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi’nin kamuoyu ile buluşmasından çok mutlu olduğunu ifade etti. Boğaziçi Üniversitesi’ne ve bu projeye emeği geçen herkese teşekkür eden Bakan Avcı, Kültür Bakanlığı tarafından binanın Boğaziçi Üniversitesi’ne ilk tahsisini sağlayan dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın bu konudaki katkılarını anımsattı.

Nabi Avcı ayrıca, bölgede 30’lu ve 40’lı yıllarda kazıları ilk başlatan isimler olan Hetty Goldman ve Machteld Mellink’i şükranla anarken; Gözlükule kazısını nasıl başlattıklarının belgeselinin yapılmasının Türkiye arkeolojisinin hikâyesini dünyaya tanıtmak açısından önemini vurguladı.

Boğaziçi’nin kurumsal iradesinin başarısıyla ortaya çıkan proje

Açılışta bir konuşma yapan Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan ise sözlerine ‘’Boğaziçi Üniversitesi Tarsus Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi üniversitemizin 6 rektör dönemini kapsayan, kurumsal iradenin ve ortak akademik idealin bir tezahürüdür. Bu vesile ile merkezin oluşumuna en başından bu yana hassasiyetle destek veren önceki rektörlerimiz Prof. Dr. Üstün Ergüder, Prof. Dr. Sabih Tansal, Prof. Dr. Ayşe Soysal, Prof. Dr. Kadri Özçaldıran ve Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu’na çok teşekkür ediyorum’’ diyerek başladı.

Mehmed Özkan, Boğaziçi Üniversitesi’nin Tarsus Gözlükule’de sürdürdüğü bu projenin, ilgili bakanlıkların da desteğiyle, üniversitenin kurumsal iradesinin bir yansıması olarak ortaya çıktığını vurguladı; kazı araştırmalarına ev sahipliği yapan binanın bilimsel çalışmalar yapılmak üzere Boğaziçi Üniversitesi’nin kullanımına açmasından dolayı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ve verdikleri destekten dolayı Kalkınma Bakanlığı’na teşekkürlerini iletti.

Sözlerine, ‘’Bir ülkeye sahip olmak ve korumak aynı zamanda o ülke coğrafyasının barındırdığı tarihi mirası ve kültürel değerlerini korumakla, onlara sahip çıkmakla mümkündür. Ülke olarak bu bilince sahip olduğumuzun somut örnekleri olan bu ve benzeri kazı ve araştırma merkezlerinin doğması eminim benim kadar sizleri de mutlu etmektedir’’ diye devam eden Özkan, 1930’lardan bu yana bölgede yapılan kazı çalışmaları sayesinde Tunç Çağı, Hititler, Abbasiler ve Roma dönemlerinde Anadolu’nun kültür tarihini şekillendiren yaşam biçimlerini, mimari unsurları daha iyi tanımaya başladığımızı belirtti.

2000’lerde bu kazılar ve araştırmaların ülkemizin yetiştirdiği bilim insanları tarafından sürdürülmekte olduğuna dikkat çeken Özkan, ‘’Bu çalışmalar bugün Üniversitemiz tarih ve arkeoloji hocaları tarafından, yapılabilir, yönetilebilir ve sürdürülebilir hale gelmiştir. Bu projenin gerçekleşmesiyle, amaç birliği sağlandığında nelerin yapılabileceğini görmüş, Tarsus ve Boğaziçi Üniversitesi arasındaki 910 km’lik uzak sayılabilecek bir mesafenin dahi bilimsel birikimlerimizi ülkemizin güzide yerlerine eriştirmemize engel olamadığını anlamış ve daha da cesaretlenmiş bulunuyoruz’’ dedi.

Kültürel mirasın korunması anlamında örnek bir proje

Özkan konuşmasında ayrıca, Çukurova’da pamuk üretiminin azalması sonucunda işlevini yitiren eski çırçır fabrikasının, 2002 yılından itibaren önce kısmen, 2013 yılında ise tamamen, Gözlükule Höyüğü’nde arkeolojik çalışmalar yürüten Boğaziçi Üniversitesi’ne, Araştırma Merkezi olarak değerlendirilmesi amacıyla tahsis edildiğini ve restorasyon çalışmalarının 2002 yılından bu yana Gözlükule Höyüğü Kazı ekibi tarafından yönlendirilerek Boğaziçi Üniversitesi’nce yürütüldüğünü vurguladı.

Türkiye’deki arkeolojik araştırmaların uygun ve müstesna bir ortamda yürütülebilmesine ve aynı zamanda bölgenin kültürel mirasının onarılıp, kullanılarak korunmasına örnek olması açısından projenin önemine dikkat çeken  Mehmed Özkan ‘’Bu merkezde yapacağımız çalışmalar, höyüğün farklı katmanlarından elde edilen binlerce yıllık kalıntıların ve birbirini takip eden dönemlerin karşılaştırmalı bir şekilde incelenmesi neticesinde Anadolu’nun tarihine ışık tutacaktır. Ayrıca merkezde yapılması planlanan eğitimler ve bilimsel toplantılar ile bölgenin kültürel mirasının daha geniş kitlelerce tanınmasına ve araştırılmasına imkan verecektir’’ diyerek sözlerini noktaladı.

Anadolu’nun tarihine ışık tutuyor

Gözlükule Höyük’te arkeoloji çalışmaları yürüten ekibin lideri Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Aslı Özyar da açılışta yaptığı konuşmada, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nün değerli hocalarından, 2009’da kaybettiğimiz Günhan Danışman’ı ve emekli hocalarından Hadi Özbal’ı da anarak bu projeyi bugüne ulaştıran farklı kişi ve kurumların katkılarını vurguladı; ayrıca Gözlükule kazısının Goldman ve Mellink ile başlayan tarihinden, Türkiye arkeolojisi için öneminden ve  Hitit, Roma, Geç Antik ve Abbasi  dönemleriyle alakalı bulgular elde etmeye imkân tanıyan Gözlükule Höyüğü’nde yürüttükleri arkeolojik çalışmalardan bahsetti.

Bu çalışmaların Anadolu’nun tarihine ışık tutulmasını sağladığını belirten Özyar; “Anadolu’nun, özellikle de Çukurova’nın tarihi ile ilgili önemli bilgilerin elde edilebileceği Gözlükule Höyük’te  uzun vadeli arkeolojik çalışmaların yapılabilmesi için höyüğün hemen yanında bulunan eski Çırçır Fabrikası’nın Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne tahsis edilmesi, bu kazılardan çıkan bulguların konservasyonunun yapılabilmesine ve tasnif edilerek uluslararası bilim dünyasına açık bir malzeme arşivinde muhafaza edilmesine imkan sağlayarak burada bilimsel kazıları uzun vadeli olarak yürütmemiz açısından çok önemli bir ortamı hazırladı.

Boğaziçi Üniversitesi olarak Tarsus-Gözlükule Kazı ve Araştırmaları’nın temel amacı, bölgenin kültürel mirası olan bu höyüğün, etrafındaki kent dokusu ve doğal çevresi ile beraber algılanmasıdır.  Boğaziçi Üniversitesi’nin başlattığı yeni çalışmalar kapsamında hâlihazırda Geç Antik Çağ’dan Erken İslami Dönem’e geçiş ile Tunç Çağı’ndan Demir Çağı’na geçiş süresinde (yaklaşık M.Ö. 1200’ler)  yaşanan değişim ve devamlılıklar inceleniyor. Ayrıca zaman içinde gelişen arkeolojik metod ve ilgili teknolojilerden faydalanarak hem eski kazılardan elde edilmiş veriler yeniden değerlendirilecek, hem de daha kontrollü kazılar ile dönemlerin stratigrafik ilişkileri daha iyi anlaşılacaktır”  diye konuştu.