Çok geç, çok eksik

3. Milli Kültür Şûrası alkışıyla, şakasıyla, inceden laf sokmalarıyla ve yanı sıra pek çok eksikle hızlı bir şekilde başladı. En büyük temenni bir sonraki şûra için yine 28 yıl beklenmemesi olsa gerek.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla açılan 3. Milli Kültür Şûrası cuma günü İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda, geniş bir davetli topluluğunun katılımıyla başladı. Kültür ve Turizm Bakanı’nın sayısal veriler üzerinden geçmişle günümüzü karşılaştırdığı bir konuşmayla açtığı şûrada ilk gün düzenlenen oturumlar çok net bir şekilde gösterdi ki üç günlük istişareler ve müzakereler boyunca en sert tartışmalar “dil” üzerine geçecek, kılıçlar en çok bu alanda çekilecek. Öte yandan şûrada felsefe, yemek, bilim gibi konuların eksikliği dikkat çekerken birçok önemli kültür insanının komisyonlara davet edilmemiş olması da hayal kırıklığı yarattı. Gerçi akademisyenlerin ‘terörist’ olarak algılandığı bir dönemde belki de buna pek şaşırmamak lazım.

Alev Alatlı eleştirdi

Cumhurbaşkanı’nın kültürün sığlaşmasından dem vurduğu konuşmasında meselenin “televizyonun, internetin, özellikle de sosyal medyanın kültürümüzü adeta yiyip bitirmesine göz yumamayız” noktasından ne ara malum bir TV dizisinin övülmesine evrildiğini tam anlayamadık doğrusu ama “Türk kültürü dünyanın en kadim, en derinlikli, en kıymetli kültürleri arasındaki yerini korumaktadır”dan geçerek “eğer bugün İstanbul’un sokaklarında yürüyen bir kişinin kıyafetinden, ayakkabısından, şapkasından, vücut çalımından hangi kültüre mensup olduğunu çıkartamıyorsak kültürel kuraklığın pençesindeyiz demektir”e uzanan bakış açısındaki vahim çağrışımları kavramamak imkânsızdı. Verilen aranın ardından öğleden sonra iki oturumla şûra ivme kazandı. Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı moderatörlüğünde yapılan oturumların ilkinde konuşmacı olarak Alev Alatlı, eski kültür bakanlarından Hasan Celal Güzel, Mehmet Genç ve İbrahim Kalın yer aldı. Genel olarak şûradan ne beklendiğinin konuşulduğu bu oturumlarda ilk söz alan Alev Alatlı “Meseleye farklı açılardan bakmanın şart olduğunu” söyleyerek başladığı konuşmasına “Muhafazakârız diye cumhuriyetin kazanımlarını asla göz ardı etmemeliyiz” diyerek bir çerçeve çizmeye çalıştı. O da tıpkı Cumhurbaşkanı gibi “kültürün sığlaşmasından” dem vurdu ama gençleri, halkı televizyonun kalitesiz dünyasına teslim etmemeliyiz demeye getiren birkaç cümle sarf etti. Artık onun sığlık eleştirisini “küçük torunlarım tekrarını bile izliyorsa biz bunu kazanmışız demektir” diyerek “Diriliş: Ertuğrul” dizisini zamanın ruhuyla özdeşleştiren devlet büyüklerimiz anlamışlardır herhalde. Alatlı, dilimizin inceliklerini de kaybettiğimizi, halk dalkavukluğu yapılacak diye siyasilerin gitgide kabalaşan bir dil kullandığını ve “entel-dantel” diyerek okumuş insanların aşağılanmasının son derece yanlış olduğunu da sözlerine ekledi.

İlber Ortaylı’ya bol alkış

Yine Nabi Avcı’nın moderatörlüğünde başlayan 2. oturumda Doğan Hızlan, Ahmet Güner Sayar, eski kültür bakanlarından Atilla Koç söz aldı ama herhalde en çok İlber Ortaylı’nın söyledikleri kaldı akıllarda. Daha önceki oturumlarda konuşulan dil meselesine de giren Ortaylı, sık sık alkışlarla kesilen konuşmasında eski Türkçeyle ilgili çarpıcı ifadeler kullandı: “Türkiye’de insanlar hâlâ ağlaşıp konuşuyorlar, efendim bu harfleri kaldırdık, mahvolduk diye. Sanki Çince kalktı, yerine bambaşka bir şey geldi. Ayıp ya! Moskova’da millet 15 günde, 1 ayda söküyor sizin Osmanlıca dediğinizi. Bunu bir problem haline getirdiler; böyle bir tembel, meraksız ama fevkalade tenkitçi, saldırgan bir nesil… Bunu ben ancak kasaba uyuşukluğuyla izah edebiliyorum. Sanki eski harflerle yetişen nesiller her şeyi yalayıp yutmuş, öyle bir şey yok.” İlber Ortaylı Bakanlık bünyesinde Türkiye’nin en eski kurumlarının Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi olduğunu ve bunların hepsinin de ilgi beklediğini vurguladı. “Operada, tiyatroda senelerden beri açılmayan imtihanlar, verilmeyen kadrolar var” diyen Ortaylı günün en büyük alkışını bu sözlerle aldı. Öyle ki konuşmasının ardından Bakan Nabi Avcı, “Alkışlayanların hepsinin görüntü kaydını aldık, ona göre” diyerek işi şakaya vurma gereği hissetti…

‘Yok böyle bir Abdülhamit’

Şûradaki Sinema Radyo ve Televizyon Komisyonu’na 10 üyenin sadece 6’sı gelmişti. Gelmeyenlerden birinin yerine de Yılmaz Atadeniz alınmıştı. Oturumda bir film merkezi kurularak arşiv meselesinin çözülmesi fikri herkesçe kabul gördü. Semih Kaplanoğlu konuşmasında TRT’deki “Payitaht” dizisine de değinerek, “Dizide Abdülhamit çok yanlış aktarılıyor. Yok böyle bir tarih, yok böyle bir Abdülhamit, yok böyle bir saray… Reyting uğruna Abdülhamit’ten televizyon yıldızı çıkaramazsınız” dedi.

Kaynak: Cumhuriyet