Devletin düdüğünü çalmak zorundayız

Zihni Göktay: Devletin düdüğünü çalarız

Usta sanatçı Zihni Göktay’a göre ‘bir deli işi’ olan tiyatroda demokrasi işe yaramıyor. Özgür sanat konusunda ise karamsar, “Devletten para aldığımız sürece o düdüğü çalmak zorundayız” diyor.

Zihni Göktay. Onu bize en çok “Bizimkiler”, “Lüküs Hayat”, “Cibali Karakolu” hatırlatıyor. Sahnedeki doğaçlama hazırcevaplılığı en bilinen özelliklerinden. Göktay, geçen günlerde Şehir Tiyatroları’nın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde yaptıkları demokrasi buluşmasında “Minnettarız” başlıklı bildiriyi okudu bu kez doğaçlama yapmadan.

Anımsarsanız, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2012’de bir gecede yönetmeliği değiştirip Şehir Tiyatroları’nın yönetimini tiyatroculardan alıp bürokratlara teslim ederek ‘darbe’ yapmıştı. Yönetmelik mücadelesi, sansür, işten atılma sorunlarıyla boğuşan ŞT bir “demokrasi buluşması” yaptı! Üstüne bir de kurumun yöneticileri tarafından siyasi isimlere teşekkürler havada uçuşunca sorularımı Zihni Göktay’a yönelttim.

 

Cunda’da karavan

Göktay, karavanı ile bütün yazı ailesiyle Cunda’da geçiriyor. Cunda’da karavanın mini bahçesinde de oturduk, denize en yakın yerde kahvemizi de içtik. Lacivert bir koltuk-şezlongu var. En çok onda oturuyor. Eşi Sevinç Hanım hep yanımızdaydı. Adeta Göktay’ın menejeri gibi… Ama el freni gibi bir menajer! Söyleşide Zihni Bey’e müdahale etmese de varlığıyla bir otokontrol sağlatıyor eşine…

Zihni Göktay mutlu. Çünkü küçük mutluluklarla yaşamayı seviyor. Siniri saman alevi gibi. Hazırcevap ama frenli, kontrollü bir hazırcevap.

– Tiyatro sanatçılarının yıllardır “özgür ve özerk tiyatro” için mücadele verdikleri böyle bir sahnede bayrağı bürokratların en önde taşıdığı bir ‘demokrasi buluşması’ yapılması sizce samimi mi?

1914’ten başlayalım. Neden oradan başladım anlatayım. Şehir Tiyatroları kurucusu sayılan Muhsin Ertuğrul’la da çalıştım. Onun yakın arkadaşı Vasfi Rıza Zobu ile de çalıştım. İktidarlar değiştikçe genel sanat yönetmenleri de değişiyor bu eskiden beri böyledir. 1914’ten beri. Ama 1980’e kadar bu iki kişi hiç değişmedi. Bugünkü gibi metrekareye 5 sanat yönetmeni düşmedi. Bunun tek faydasını biz sanatçılar şöyle gördük; tiyatro kurumu bir dikta işidir. Tiyatro kurumunda demokrasi işe yaramaz. Bir disiplinsizlik gördün mü o işte pek başarı sağlayamazsın. Muhsin Bey de Vasfi Bey de çok disiplinliydiler. Askerlikten sonra en disiplinli iş tiyatrodur.

– Tiyatro diktaya karşı gelmez mi?

Kendi yelpazesinde diktaya karşıdır ama kendi işleyiş açısından disiplin olmalıdır, yoksa başka türlü yürümezsiniz, ürün alamazsınız.

– Şehir Tiyatroları’nın reji koltuğunun sahibi genel sanat yönetmeni olmasına karşın sanki bürokratlar oturuyor, bu bir darbe değil mi?

Bunda kabahatli olan sanatçılar. “Akılsız tavuk kümese deve davet eder” diye anneannemin bir sözü vardır.

– Sanatçıların demokratik hakkı olan eylemlere katılmasına tepki gösterip sonra ‘demokrasi buluşması’ yapmak pek inandırıcı değil. Bu ikiyüzlü bir demokrasi anlayışı değil mi?

İşte o zaman teşviğini keserler.

– Neden öyle dediniz?

Bu her yerde böyledir; maaşımı veren insana haykırırım diye bir şey yok. Evet ikiyüzlü bir demokrasi ama başka türlüsünü göremezsin. Ya bu deveyi güdeceksin ya da bu diyardan gideceksin. Biz emir komuta zinciri etrafında bunları gördük. Şehir Tiyatroları’nda Devlet Tiyatroları’nda emir komuta zinciri vardır. Bu hep böyleydi.

– ŞT’nin “demokrasi buluşması”nda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, CHP lideri Kılıçdaroğlu’da vb. sıklıkla teşekkür edildi. Sizler niye teşekkür ediyorsunuz? Siyasi figürlerin sanatçıya ve sanat kurumlarına teşekkür etmesi gerekmez mi?

Olmuyor, etmiyorlar. Senin anladığın anlamda sanatı belki senin torunların görür. O bir ütopya.

Hep teşekkür etmişizdir. Muhsin Ertuğrul da teşekkür etmiştir. Teşekkür etmek bu tiyatronun devam etmesi için bir akıllılıktır. Biz dünyanın merkezi zannediyoruz kendimizi… Bir meclis üyesi Kadir Topbaş’a dedi ki “Şehir Tiyatroları bizim omzumuzda bir kamburdur.” Ama Kadir Bey tiyatroyu çok seviyor ve koruyor.

– Yarın tiyatroyu sevmeyen bir yönetici geldiğinde ne yapacaksınız?

Kapanacak ne olacak?

 

‘Süha Uygur suya sabuna dokunmuyor’

– İşte o yüzden “tiyatroyu tiyatrocular yönetsin” deniyor…

Ama işte olmuyor. Tiyatrocular yönetsin diyoruz, Süha Uygur var bugün o yönetiyor.

– Nasıl yönetiyor ama?

Suya sabuna dokunmadan yönetiyor.

 

Bu sıralar Mızıkayı Hümayun çalıyor

– Türkiye’nin gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir sivil darbe endişesi var mı?

Geçer yahu diyorum.

– Geçer de nasıl geçer?

Bazen de deler geçer. Yani ameliyat kansız olmaz. 70 yaşındayım Neler gördüm neler. 60’ta 15 yaşındaydım. 71’de 26 yaşında Ankara’daydım 80’de de Kenan Evren’in çizme sesleriyle uyandım. Zaman zaman mehtere zaman zaman 10. Yıl Marşına dönmüştür bu memleket. Bu sıralar mehter marşına döndü. Mızıkayı Hümayûn çalıyor.

Çok uysal bir adam değildim delibaş bir adamdım. Ama Sevinç Hanım da sabırlı. Yoldan dönmedik. Dereden geçerken at değiştirilmez.

– Dün Erdoğan’ı eleştirenler bugün susanlar acaba sizin “dere geçerken at değiştirilmez” örneğindeki gibi bir anlayışın mı içindeler?

Türkiye bugün Süleyman Demirel’in ‘Dün dündür, bugün bugündür’ünü yaşıyor. Ona bakarsan Türkiye’de kime sorsan herkes belgesel izliyor. Herkes o evlilik programlarını kendi kalitesinden düşmemek için izlemediğini söylüyor. Halkımız da şeffaf değil.

Biz mahallede iyi geçinen ama balkondan balkona kavga eden insanlarız. İstihbaratta zafiyet var deniyor. O zaman Hakan Fidan neden hâlâ görevinde? “Ciğer buradaysa kedi nerede, kedi buradaysa ciğer nerede” demiş Nasrettin Hoca.

– Birileri kedi birileri ciğer biz neyiz?

Üzerinde fillerin tepiştiği çimeniz.

– Cunda’da cuntayı bir harfle atlatmışsınız. Peki OHAL?

O halde buna razıyız.

Eski Türkçede bir nokta ile kör etmek diye bir şey var. Evet, biz de tek bir harfle kurtardık.

70 yaşından sonra bana fren patlattırıp Silivri’ye beni ziyarete mi geleceksin? 70 yaşındayım emekliliğimi güzellik içinde yaşamak istiyorum. Frapan güzellikler değil küçük mutluluklar. Çakıllı toprak yolda değil stabilize yoldayım. Beni böyle çok boş bırakırsan da otoyolda sol şeritten 140’la giderim, ama maalesef şimdi o konumda değilim. Hem yaşım gereği hem de arkamda bu yolda olan iki evladım var. Onların herhangi bir konuda zarar görmesini istemem.

Sen herkese aynı yaklaşılsın diyorsun, 2035’te olur. Evlenip çocuk sahibi olduktan sonra sana röportaj vermek isterim, o zaman anlayacaksın beni. 2035’te görüşürüz.

 

‘Tiyatro insanı kandırmaz’

– Darbe girişimine pek çok kişi ilk anda tiyatro dedi. Tiyatroyu bir kandırma olarak mı görüyorlar?

Halbuki tiyatro insanı kandırmayan, insanı insana en iyi anlatan bir araçtır.

– Tiyatro size ne öğretti?

İnsan biriktirmeyi öğretti. Doktor da oldum komiser de… Hayvanları da incelerim çünkü tilki gibi kurnaz, aslan gibi yırtıcı birini de oynarsınız. Daha kolay anlıyorum insanları. Herhangi meslekten birisiyle 20 dakika oturayım hemen ona dair çıkarırım her şeyi.

– Benden ne çıkardınız?

Sen öküz altında buzağı arıyorsun. O kadar yol geldin benden ne kadar bal alırsan… Ama benden keçiboynuzu kadar bal alırsın. Keçiboynuzundan bir gram bal yemek için bol miktarda odun yemen lazım. Sen o bal kısmından da aldın! Gençsin, evde kocana babana bağlı kalmadan onlardan bir şey beklemeden üretiyorsun o yüzden saygı duyuyorum.

– Öküze öküz buzağıya buzağı diyelim istiyorum.

İşte diyemiyoruz. Bazen “bu ne kadar tatlı bir öküz” diyoruz. “Bunun boynuzları bana bambaşka geliyor” diyoruz. Yani bir gülün dikeni var diye üzüleceğimize bir diken çicek açmış diye sevinmek lazım. Polyannacılık değil bu. Hangi ülkede yaşadığını biliyorsan uyum sağlayarak yaşa. Öküze öküz demedim diye ne yapayım, Midilli’ye mi yüzeyim! Şeffaf konuşuyorum sana.

 

‘Muhbir vatandaştan korkup repliği değiştirdim’

– Nasıl ki Meclis’tekilerin “dokunulmazlık” hakkı var ise siz sanatçıların da “dokunulmama” hakkı olması gerekmez mi? Bunun için mücadele ediliyor çünkü… Sizin rol aldığınız ‘Cibali Karakolu’ndaki soyunma diyaloğuna dokunmasınlar istemez miydiniz?

Oyunda komiser rolündeyim. Kıza “Hadi hayatım yardım et soy beni” diyorum o da “Seni soyamam” diyor. Komiser de “Beni illa devlet mi soyacak?” diyor. Bu diyalog 1951’den bu yana vardı. Bir izleyici durumdan vazife çıkarıp belediyenin Beyaz Masa’sına şikâyet etmiş. O dönemin genel sanat yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu “Ağızlara sakız vermeyelim” dedi. Önce o dialoğu kaldırmam dedim. Sonra da “Beni illa karşıdaki market mi soyacak?” diye değiştirdim.

– Ama bu otosansür işte!

Bizim muhbir vatandaşlar oldukça… Korkudan yaptım! Ne yalan söyleyeyim.. Don Kişot’luk yok. Ben 2 bin TL emekli maaşı alıyorum, konuk sanatçı maaşım da var. Bu saatten sonra ondan olmak istemem. Emekli maaşıyla geçinemediğim gibi bir de pazarda limon satamam. Emeğimle kazandığım parayı korumak zorundayım.

– O zaman tiyatro ne zaman otosansürsüz, suya sabuna dokunmadan yapılacak?

Hiçbir zaman. Özgürlük olmuyor bu memlekette. Ama biz burada ekmek yemek istiyorsak böyle yapmak zorundayız. Şehir Tiyatroları devletten bütçe aldıkça senin anlattığın şekilde özgür tiyatro yapamazlar. Her şey yukarıya da bağlı. Belediye, İçişleri Bakanlığı’na bağlı. Yani mecburi. Özgür tiyatro yapmak istiyorum derseniz bir bodrum katında 30-40 kişilik alanda bağırırsınız. Oraya da basın savcısı gelir yine sansür yersiniz. Başka türlü olmaz Ceren, 50 senedir bu işi yapıyorum.

Devletten para aldığımız sürece o düdüğü çalmak zorundayız. Kendi başına bir tiyatro açmak isterseniz Zihni Göktay Tiyatrosu dersin ve istediğin oyunu oynarsın.

– Herkesin demokrasi anlayışı yanlı mı?

Her yandan da darbe yemiştir tiyatrocu. Sağcısından da solcusunda da faşistinde de… Meclis’te bardakla su fırlatılıyor “Yapmayın burayı tiyatroya çevirdiniz” diyorlar. Biz hiç birbirimize yumruk atmadık, yumruğu masaya vurduk! Sonra biz tiyatronun tavanına çiğ köfte fırlatmadık oldu mu olmadı mı diye..

Tiyatro deli işidir, hele benim yaptığım zırdeli işidir. Ben sonsuz demokrasiye sahibim onların gözünde. Bana bir şey demiyorlar.

– Size demiyorlar, Levent Üzümcü’ye diyorlar… Ne fark eder?

Ne yapayım? Levent Üzümcü’nün ağzına kilit mi takayım yoksa diğer taraftakilere “Allah aşkına biraz daha geniş yelpazede düşünün” mü diyeyim?

– O zaman kabul edelim ikiyüzlü bir demokrasi var. Kafası karışık mıyız?

Olabilir. Bir ağrı kesici vardı. Tadı acı olduğundan kolay yutulabilmesi için üzerinde şekerleme vardı. Ama biz bunu tiyatrocular şekerleme gibi yutmasını bilmeliyiz çünkü hem yutması kolay olacak hem de baş ağrısına iyi gelecek.

Alıntılar

– Geri gidemeyen tek hayvan timsahtır ve biz tiyatrocular geri geri gidemeyiz hep ileri gideriz.

– Bazı iktidarlar daha hoşgörülü olurlar o zaman fren takmayız. Demek ki hoşgörü ve anlayış iktidara göre değişiyor. Asfalt yolda hızlı toprak yolda daha yavaş gideriz. Yani biz araziye uyarız. Bu yalakalık değil. Sonuçta bu bir ekmek kapısıdır. İştir.

– İki tane çocuk büyüttüm, frapan bir hayatım yok. Biz Roma’ya fotoğraf çekmeye gitmiyoruz. Biz Migros’a gidiyoruz, bazen de A101’e, BİM’e gidiyoruz.