Hele Bir Kere Düşmeye Gör – Emre Toğrul

Isaac Newton’un, düşmenin fiziksel tarifindeki en önemli etkeni,

Yani yerçekimi kuvvetini keşfinin üstünden, nerdeyse 3.5 asır geçti,

Halen düşenin dostu yok dostlar.

En korkulan şey düşmek ve kalkamamak.

Hayatım, düşmenin bu kırıcı etkisiyle kalçalarındaki bütünlüğü kaybeden,

Ayağa bir daha kalkamamak korkusu ile hüzünlenen insanlarla geçti.

Çocukken düşen, birinin eline düşen, gözden düşen, elden ayaktan düşen,

Newton’un yerçekiminden bağımsız düşmelerle geçen ömürlerden sonra,

Bir de kalçanın kırılmasıyla düşen insanların hüzünlü bakışları.

‘’Düştü de öyle mi kırıldı, yoksa kırılıp öyle mi düştü’’ sorusu yıllardır.

‘’Düşmek ve kırılmak’’, ya da ‘’kırılmak ve düşmek’’!!

Ayakta dimdik yaşarken, yol alır ve sürdürürken ömrü, ne ola bunlar…

∞Ω∞

Daha o ilk yılların en büyük kandırmacasıdır, düşe kalka büyüyeceksin.

İlk adımları atarken elinden tutanın, arkandan seni kucaklayanın sözleri;

‘’ Hadi , gel bana, gayret’’, sonra birkaç adım, dengesizce yığılma,

Asla kırılmadan, tekrar kalkabilme gayretiyle biteviye düşmeler.

Her kalkışta daha ümitli, daha dengeli, daha güvenli.

Sonra hayatın en büyük simülasyonları oyunlara geçiş ile başlıyan,

Hafif yıkıcı, sevimsiz, itmeli, dürtmeli, ayak oyunlu yıkılmalar.

Bisikletten, ağaçtan düşmeler, koşarken düşmeler, geride kalmalar,

Kovalanırken kovalayan, kaçarken ebe, as iken yedek olmalar,

Kırılabileceğini, düşenin de pek öyle dostu olmadığını ilk anlamalar.

Yerçekiminin dayanılmaz hafifliğinde öğrenmek düşmeyi ve dostluğu.

İlerleyince yıllar, bu sefer anlamak sadece senin düşmediğini,

Aslında Newton üstadın dediği gibi çekimin herkesin arasında olduğunu.

Senin üstüne düşmeler, biribirine düşmeler, içine yalandan düşmeler,

‘’ Emre hocam, kırılıp da mı düşmüş, yoksa düşmüşte mi kırılmış’’…

∞Ω∞

Gelince eşref saati, o düşme denen kabul edilebilir, önlenebilir eylem,

Olur sana ‘’düşmek’’, ‘’ düşebilmek’’, ‘’düşünce’’, ‘’ düşük’’, ‘’düşkün’’…

Anlaşılması güç bir lütufkarlıkla biraraya gelen, sadece bir kerecikte olsa,

Hayatta olabilmemiz için gerekli trilyonlarca canlı hücremizi oluşturan,

Bizi biz yapan katrilyonlarca atomun neden bu zahmete katlandığına değil de,

Düşmek denen illetin garabetine takarız, insanız ya!

Hayatımız boyunca bize inanılmaz mucizeleri sunan yolculuğumuza şükürle,

Bir küçük huzur almak, anlam çıkarmak, olduğu gibi kabul yerine,

Takılmışızdır düşmeye, düşme de olur düşmek ve düşük tabii ki.

Oysa düşmek her yaşın, her günün,her anın en büyük dersidir dostlar.

Orta yaşta çaptan düşeriz, geriye düşeriz, gözden düşeriz yetmez,

Tansiyonumuz, şekerimiz, görme, duyma ve hissedişimiz düşer yetmez,

Moralimiz, libidomuz, motivasyonumuz, ilgimiz düşer, yetmez

Hala aynı soruda takılı kalmıştır insanlığımız.

‘’ Doktorcuğum kırılmışta mı düşmüş, yoksa düşmüşte mi kırılmış acep’’…

∞Ω∞

Bir düş gibi, gerçekten düşünmeden yaşadığımız bu hayatın düşçüleri, dostlar,

Sınırsız seçeneklere sahip hayatın pasif izleyicileri olmak kaderinin ilacı var ya,

İşte o hiç sevmediğiniz, kırılmaktan örselenmekten korktuğunuz düşmek.

Zamanın bir illüzyon olduğunu, bir bu an ve sonsuzluk dışında zaman olmadığını,

Öncesi ve sonrası hayal olan anın, ne olduğunu kavratan bir eylem düşmek.

Bir zamanlar içine ateş düşerken, bu sefer ateşin içine düşmek,

Bir zamanlar hepsi sana, üstüne düşerken, artık elden ayaktan düşmek,

Onlarca düş kurarken, sen herşeyi düşünürken, hayal kırıklığına düşmek,

Artık zamanın illüzyonlarına teslim, hayatta nasıl kalkarım diye düşmek,

– Sahi doktorcuğum bişe soracağım müsaadenizle;

– Düşerek mi kırılmak, kırılıp ta mı düşmek…

∞Ω∞

Dostlar ‘’süpürün beni’’ demiş filozof son isteği sorulunca, ölmeden.

Herkese düşüyor da, bana niye düşmüyor diye diye düşkün hale geldiğimiz,

Kalenin, mahkemenin, fiyatların, rakibin, gökten üç elmanın düşmesini beklediğimiz,

Ama illaki kendimiz düşmemek için taklalar attığımız hayatın,

‘’ Düşmez kalkmaz bi o’’ gerçeğini bir türlü sindirememe ceremesidir herşey.

Ben otuzbeş yıla yakındır, düşmenin en çarpıcı etkisiyle yüzleşenlerle,

Kırılanlarla uğraşırken gördüm ki,

Beden de, ruh ta, akıl da aynı şeyleri kullanarak düşmemeye çalışıyor,

Aynı şeyleri kullanarak düşmenin etkisini azaltıp, tekrar ayağa kalkıyor.

Yaslanmak, tutunmak, dayanmak, sarılmak hepsinin ortak enstrümanları.

Kendi düşene, damdan düşene, denize düşene nasihatimizdeki bayağılık,

Düşene, düşküne, yerdekine olan umursamazlığımız,

Bedenin, ruhun ve aklın düşme korkusunu bir türlü çözememesinden.

Yoksa kırılarak da düşse, düşerek te kırılsa kalkmak aynı yoldan.

Ama bizim öncelikli sorumuz, takıldığımız nokta farklı.

– Emre hocam bişey sormak istiyorum, düşmüş temi…