Her On Kasımda Neyi Farkediyoruz? – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Her 10 Kasım geldiğinde hüzünlü bir anma töreni ile,
Büyük önderimizi kaybedişimizi hatırlamak, bir vefadan öte,
Kendimi bildim bileli, hep yeniden düşünmeye sevkeder beni.
1970’lerin başında ben daha 4. sınıfta küçük bir çocukken,
Mersin Barbaros İlkokulunda, bu konuda yazdığım kompozisyon,
Yarışmada birinci olmuş ve ben de müdür odasındaki mikrofondan,
Yazdığım kompozisyonu tüm okula okumuştum.
O günün sabahı, annemim gözlerimin içine bakarak birkaç kez okutup,
Telaffuz hatalarını düzelterek tekrar ettirmesine rağmen,
Aynı hataları yine yapıp, ama büyük bir şevkle sunmuştum o yazıyı,
İnanılmaz bir heyecan, yutkunmalar, kan ter içinde titrek sesle.
Şimdi gibi anımsıyorum, tüm yazdıklarımı ve kafamın içindekileri.
Çünkü ben o gün bilemeden, onun çetin kurtuluşa mücadelelerine değil,
Devrimlerinin ardında yatan insani erdem örneklerine değinmiştim.
Ülkedeki çok kötü koşullar ve olaylara rağmen, onun hayat hikayesinin,
Nesilden nesile aktarılası bir erdemler, faziletler öyküsü olduğu bilinirdi.
Bakın bu yıl da, neredeyse o yıllara yakın bir katılım ve hüzünle,
Büyük önderimize olan bağlılığımızı, onu anladığımızı ifade ettik.
Neden 100 yılı aşkındır ve inşallah daha yüzyıllarca, Mustafa Kemal Atatürk fikri,
Hep gönüllerde, düşüncelerde olmuş, oluyor ve olacak, hiç düşündünüz mü?
Çünkü en yüksek idealler ve evrensel değerleri, insani erdemleri temsil eden,
Bunu da uygarlığın ve her ferdin önüne kılavuz ederek her çağa uydurabilen,
Yani kendini yenileyip üretebilen bir idea Atatürk düşüncesi.
Her On Kasımda, aslında bu insani erdemlerin gerekliliğini farkediyoruz…

∞Ω∞

Sevgili dostlar, onun yaşamının ve ölümünün üstünden geçen onca yılda,
Ne fikirler, akımlar, kavramlar, politikalar ve mücadelelere tanık olduk.
Bakın dünyanın bugün yaşadığımız yeni döneminde bile,
Erdemlerin, bir sinalizasyon ile insanları yanlış yönlendirme maşası,
Fikri ve ilmi bilgilendirmenin, bir aldatmaca yöntemi,
Gerçeğin, ancak inanılası gerçek ötesi doğrular şeklinde kullanıldığı,
Ve siyaseten doğru için, herşeyin mübah olduğu bu günlerde bile,
Hala toplumumuz, on kasımda bir anma ile ona dönüyorsa,
Değişmeyen tek şeyin evrensel değerler, faziletler ve erdemler olduğundandır.
Nedir tam anlamı ile Atatürkçülük derseniz;
Modern Türk devletinin kuruluşunda temel alınan,
Davranış biçimi ve hayat tarzı niteliğindeki,
Rasyonel, pozitivist, görgül ve pragmatik bir ideadır, fikirler topluluğudur.
Eklektik ( görgül) yönü, 18. yy rasyonalizmi, yani pür gerçekçilikten,
19. yy pozitivizmi, yani herzaman gelişmeye ve yeni uygarlığa uygun olmasından,
Ve bunlara eşlik eden sosyopolitik söylemlerden, bir anlamda erdemlerden,
Hürriyet, milli egemenlik, insan hakları, ve adalet gibi ögeleri temel alması;
Bunları da Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık,
Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık ilkeleri kapsamında
Kategorize ederek uzlaştırmasıdır.
Özgür bireyler olarak, toplum, millet ve halklar halinde yaşayan insanlık için,
Bunlardan daha kapsamlı ve ümit verici bir yol göstericilik olabilir mi?
Her On Kasımda biz, yüksek insanlık ideallerimizi yeniden farkediyoruz…

∞Ω∞

Güzel ülkemizin, nadide yurdunda bir ömür sürüyoruz,
Geldik, kaldık, geçiyoruz yavaş yavaş dostlar.
Hepimiz, hayatlarımızdan süzüle süzüle, anlaya kavraya öğrene,
Yaşaya, tecrübe ede, dağılıp toplana toplana neler kaldı bir baksak,
O bizi var eden, varlık eden, hiçlikten öteye geçirenlere bir baksak,
Hep aynı erdemlerin ve evrensel ideal değerlerin,
Bizim payımıza düşenini bulur, gerisini kaldırıp atıveriririz.
Bu dünya üzerinde hürriyet, yüksek idealler, haklar, haysiyet, adalet,
Basiret ve beşeri tekamül ile yüksek bir güce dönüşüp,
Salt çevresinden ülkesine, oradan tüm dünya toplumlarına aydınlık taşımış,
Birçok büyük insanı gözlerinizin önüne getirin.
Yüksek ideal yolculuğunu büyük bir sabır ve kararlılıkla yapmış,
Bu yolculuğunun sonunda, insani tekamül ve medenileşme açılarından,
Kendi toplumu ötesinde bile samimi bir kılavuz olabilmiş Atamızın,
Tüm fikirlerinin özü moral, etik ve görü olarak evrensel normlardan,
İnsanın erdemli özünden kaynaklanan ve beslenen Mustafa Kemal’in,
Bunların arasında nasıl özel bir yeri olduğunu farkediverirsiniz.
Bakın dostlar, geçen yüzyılın başında bize şöyle sesleniyor:
‘ İnsanları bahtiyar edecek yegane vasıta,
Onları biribirlerine yaklaştırmak, biribirlerine sevdirmek,
Karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarının teminine yarayan enerjidir.
Cihan sulhu içinde beşeriyetin hakiki saadeti,
Ancak yüksek ideal yolcularının çoğalmasıyla mümkün olacaktır.
Kürre-i Arz üstünde insanlığı teşkil eden bütün milletlerin,
İnsanca anlaşarak yeni ve yüksek bir hayata geçmeleri,
Şüphesiz herşeyin üstünde bir temenniye layıktır.’’
Ve her on kasımda biz, işte bu nuru yeniden farkediyoruz…