Sureti Porte of the Gafur Sungur

“Tüm çocuklar melek olarak doğar, içlerinde çok azı melek kalır.”

Bazı şöhretlerin porte yazısı bir sayfaya sığmaz, çok yönü kişiler oldukları için kimi özellikleri unutulur, yazılanlar eksik kalır. Aynı durumla Aydın Sihay’ın portresini yazarken de karşılaşmıştım. Onun nasıl bir fotoğraf dervişi olduğunu Tepebağ’ın, Adana’nın fotoğraflarını nasıl bir derviş sabrı ile çektiğini yazamadım, portre yazısında fotoğrafçı yönü eksik kaldı.

Biliyorum ki, bu yazı da Gafur Sungur’u anlatmaya yetmeyecek, eksik kalacak baştan söyleyelim. Hakkında yazılacak bir romana önsöz yazısı yazar gibi heyecanlıyım.

Gafur Sungur’un lakaplarını yazmaya kalksam bir sayfa tutar.

Hep güldüğümüz maceraları ise dizi olur, ama Gafur Sungur en çok romanlara yakışır.

Uzun süren tahsil hayatı, sınıf arkadaşlarıyla hiç eksilmeyen yemekleri ise ayrı bir film konusu. Adana’da başlayıp Konya maariften geçen, İzmir’e Ege Üniversitesi’ne uzanan çok çok uzun tahsil hayatı senaristlerin eline bir gün mutlaka düşecektir. İzmir’in ayrı bir yeri vardır hayatında. Üniversite tahsil hayatının büyük bölümünü Kordon’da hocaları ile balık lokantalarında geçirmiştir.

Gafur Sungur’un tahsil hayatından çok daha zengin bir iş tecrübesi, iş hayatı olmuştur. Kurduğu, çalıştığı, ortak olduğu şirketlerin sayısı en yakın dostları tarafından bile bilinmemektedir.

Yaz aylarını geçirdiği Namrun yayla evi… Gafur Bey’in Namrun maceraları için Dr. Rıza Taze’den onay alabilirsek ve Gültekin Çiğdem de rol almayı kabul ederse bir belgesel çekmeyi de düşünüyoruz.

Konuya Namrun’dan girdiğimiz için Tersus’u atladığımız sanılmasın. Tersus doğumlu olduğu için doğal olarak Roma senatosunda senatör olduğunu iddia edecek kadar Tersusludur. Bu gerçek öyküye Gafur Bey’i de Dr. Cüneyt İnanç inandırmıştır.

“Başıma ne geldiyse bana yardımcı olmak isteyen dostlarımdan geldi” atasözü Gafur Bey tarafından söz divanımıza katılan bir vecizedir.

Gafur Bey’in bonkörlüğü ve ikramseverliği ise dillere destan, lakin kendi cebine zarar bir özelliğidir. Gittiği tüm mekânlarda açık hesabı ve sonsuz kredisi vardır. Ödemelerde gecikme olur ama bu güne kadar ödemediği görülmemiştir.

O sanki bu dünyaya eşine dostuna yemek ısmarlamak için gelmiştir.

En büyük hobisi, keyfi budur. Bu yüzden inanılmaz sayıda dost biriktirmiş,

uzun masaların hep baş davetlisi olmuştur.

Tersus, Namrun, Adana, Konya, İzmir, Bodrum, Ankara en çok yemek daveti aldığı illerin başında gelmektedir. Uçak korkusu olduğundan uçağa binememekte yurtdışından gelen davetlere maalesef icabet edememektedir.

Bu güne kadar yayınlanmış dokuz klibi vardır. Youtube’da yayınlanan bu kliplerin izleyici sayısı milyonlara ulaşmış, özelikle “Vuttara Vuttitara” klibi Hindistan ve Japonya’da milyonun üzerinde tıklanmıştır:

Dileyenler tüm videolarını

https://www.youtube.com/channel/UCKWC90HsX7NV1J-N4sDaZAA

 

linkinden izleyebilir.

Gafur bey, başına gelen senet yolsuzluklarından dolayı imza atma korkusu geçirdiğinden bu klipleri maalesef telif hakları ile korunmamakta ve Gafur Bey’e bir gelir getirmemektedir.

Bu konu yüzünden menajeri Cineli Kemal ile defalarca bir dargın bir barışık kavga etmiş, araya giren şehrin uzlaşı profesörü Tahsin Filinta ve rahmetli Aziz Ünlü bile Gafur Bey’den imza alma konusunda başarılı olamamıştır.

Bir sanat eleştirmeni “Adana’da harcanıyor mutlaka İstanbul’a gitmesi şart” demiş, ancak kendisi Adnan Karabucak tarafından ayarlanan Mehmet Ali Erbil şovu beğenmediği için programa çıkmayı reddetmiştir.

Diğer uzman bir görüşe göre; yapımcısı ve Gelebicin Yapım’ın sahibi Sina Somay ile menajeri Cineli Kemal’in görüş ayrılıkları ve imza atma korkusu yüzünden dünya starı olma şansını kaçırdığı yönündedir. Menajeri ise “bana kalsa onu Adanalı Woody Allen yapacaktım. Bir imza atma korkusunu yenemedi, kendini de beni de bitirdi” demiştir.

Gafur Sungur’u anlatmaya sayfalar yetmez. İşi kolaylamak için “Yiğit” lakabı ile anılır deyip popüler lakaplarından da bazıları yazarak yazıyı sonlayalım.

Tersus Şeytanı, Yalanların Efendisi, Pinokyo, Kafir bey, Gufi…

Kemal Erdoğan