Alçak ve Gönüllü Değil, Alçak Gönüllü – Emre Toğrul

Emre Toğrul

En çok gönlümüz çektirir bize bu yaşamın meşakkatinde,
Bir türlü bitmez isteği bedenden, aklı kurnazca yanına çeker,
Kendini ruhla ikiz sanar o deli gönlümüz, hep aklı havada,
Öyle bir manüplatördür ki gönül, öyle fettan ve ikna edici,
O beden, akıl ve ruh bir araya gelip yahu biz ne yapıyoruz?
Uymayalım şu gönlün heveslerine, kapılmayalım diyemez.
Bir tek insan grubu vardır ki dünyada, gönlün başa çıkamadığı,
Kandıramadığı, tuzak kuramadığı, yanına alamadığı, ikna edemediği,
Onların adı alçak gönüllüdür, mütevazidir, tevazu sahibidir.
Alçak gönüllü bileşik yazılmalı bence, ama iki kelime olarak yazılır.
Alçak ve gönüllü. Öyle ki, bu iki kelimeyi biri birinden bağımsız yaz;
Anlam tamamen iki ayrı yola sapar gider, tam ters yollara.
Öyle ince bir çizgidir işte alçak gönüllülük,
Kendine karşı dürüst olmak dışında hiçbir gereği olmayan bir kolaylıktadır.
Ve yüce tanrı her insana bu şansı alabildiğine vermiştir.
Zihnimiz, henüz maddi alemin bataklığı haline gelip alçaklaşmadan,
Gönlümüz ötelenen her şeyi bir fetiş haline getirmeden,
Dünya gözüyle yeteneklerimizin sınırlı olduğuna vakıf olup,
Alçak bir tesviyede, gönlün o içten bir tevazuyu kucaklamasıdır.
Yani aslında ne alçaktır, sığdır, kendini küçük görendir.
Ne de gönlün o gurur, kibir ve bencilliğine teslimdir.
O olgunluktur ki, insanın kendisini yargılayıp
Yargısını orta yere bırakabilme yetisidirki, erdemlerin erdemidir,
Alçak gönüllülük, ve ayrı yazılır…

∞Ω÷∞Ω÷∞Ω÷÷Ω∞÷Ω∞÷Ω∞

Bugün dilbilgisine , sözlük anlamına takmış değilim, asla
Ama gelecek kuşaklara artık en zor belletebileceğimiz davranış bu,
Alçak gönüllülük!!
Aman ha, alçak ve gönül birleşik yazılmaz, ama öyle okunur.
Çünkü yazmasını ve okumasını bilmezseniz, bilemezseniz,
Alçak gönüllülüğün o alçağı tek başınayken,
Miskinlikten, kibirden, erkine yetmeyen egodan ibaret o alçaklık,
Saf gönlü yanına alarak tamamen zahiri bir aşırı tevazuya dönüşür ki,
Her türlü kişisel gelişime kapıyı kapatır, gerçeği öğrenmeyi öteler,
Kendinde olmayanlara sahip çıkmaya başlar.
Yaşadığımız gezegenin, içinde olduğumuz zamanın gereği,
Gerçekten alçak gönüllülük gibi bir erdem ile davranışları süslemek,
Bir geri kalış, topluma ulaşamama, çağdışı bir tutum gibi algılanıyor.
Artık hepimiz hamurumuzdaki zayıflıkları kolayca photoshop’ layıp,
Kusur ve aptallıklarımızı ortak akıllarla yamayıp kibire hizmetteyiz.
Bir yanda hoşgörüye, diğer yanda iyi niyete tutunan alçak gönüllülük,
Yüzyılımız içinde gün geçtikçe varlığını yitirmeye mahkum görünüyor.
La Rochefoucaould’un dediği gibi, “Kendisine yararlı olan eleştiriyi,
Kendisine ihanet eden övgüye yeğleyecek kadar bilge olan,
Ne kadar az insan kaldı bu dünyada, üstelik yenisini yetiştirmek zor.

∞Ω÷∞Ω÷∞Ω÷÷Ω∞÷Ω∞÷Ω∞

Unutulmaya, yozlaşmaya, değersizleşmeye bırakılan herşey gibi,
Alçak gönüllülükte ne gözlemlerimizde ne de ziktrettiklerimiz de artık.
Bütün gün ilgi gösterdiğimiz, alakadar olduğumuz, beğendiğimiz herşey,
Örnek gösterdiğimiz, hayran olduğumuz, paylaştığımız tüm doneler,
Gurur, kibir ve fesat’ın süslenmiş gösterilerinden ibaret.
Bırakın alçak gönüllülüğü hissetmeyi, takdir etmeyi,
Alçaklığı sığlık, yüzeyelliğe devşirip,diğerkamlıktan bihaber yaşayıp,
Gönüllüğü de, herşeye aynı anda sahip olma isteğine kullanıyoruz.
Oysa bizim tarihimiz, dünyada hala kalmış tüm iyiliklerin tarihi,
Alçak gönüllü, feraset sahibi, aklıselim hikayelerin içinden geçip gelmiş.
İsim, olay, yada tarih önemli değil aslında.
Kavramların degredasyonun ve değerlerin yitirilmesinin ivmesi korkutucu.
Evet yaşam kolaylaşsın, yüce insan daha medeni yaşasın ama,
Erdemlerimizi yitirmeden olsun, ne olacaksa.
Bugün ALÇAK GÖNÜLLÜLÜK, ayrı yazılır beraber okunur.
Ayrı ayrı bakarsak, iyi okuyup anlayamazsak bu kelimeyi,
Alçaklık bir davranışa, gönülde saklı kibire meyil ediveriyor dostlar…