Balmumundan Ahlak, Mukavvadan Zihniyet – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Felsefenin büyük ustalarından kalan her deyiş için,

Bir anlamda deneyimlediğimiz, ama yorumlayamadığımız,

Hissedip, anlamına vakıf olamadığımız her kavram için,

‘’Ne güzel anlatılmış, ne kadar anlaşılır bir ifade’’ deriz.

Hep filozoflarca söylenir de, bizim bir türlü kafamız almaz,

Hani ‘’maddi dünyanın gerçekleri çok fazla önem taşır ama’’

‘’Deruni yada özünde bakıldığında hiçbir kıymetleri yoktur’’ denir.

Maneviyattaki gerçeklerin ayrıcalığı, yani zihni ve ahlaki yolak,

İradenin nesnelleşmesinin en yüksek aşamalarının barındırırken,

Maddi gerçekler bu objektifikasyonun en aşağısında seyreder.

Schopenhauer der ki, ‘’ahlaki bayağılık ile zihni yetersizlik,

Sanki doğrudan tek kökenden gibi biribirleriyle yakın ilgilidir’’.

Ve ekler, ‘’aslında bunların çoğu kez birarada bulunması,

Biribirlerinin karşılıklı çıkarlarlarını kollamalarının ötesinde,

Onları tek çatı altında yaşamaya zorlayan maddi dünya düzenidir.

İkiyüzlülük, düzenbazlık, riyakarlığın,

Gösteriş, sahtecilik ve hilekarlığın,

Yani, herşeyin üstünü örten bu sahte örtülerin sıyrılıp,

Gerçek dürüstlüğün ne kadar nadir rastlanır bir şey olduğunun,

En az umulduğu yerdeki erdemli sanılan işlerin arkasında bile,

Günahkar bir bayağılık ve ahlaksız bir zihnin beklediğinin görülebilmesi,

Varolduğu maddi haliyle, bu dünyadaki en zor işlerdendir.

Ahlaki yetkinlikle zihinsel aydınlık, o yüzden meşakkatlidir bu dünyada…

●●●●○○○○●●●●

Ahlakın temelleri üzerinde kafa yoran birçok filozof içinde,

Bir tek Schopenhauer usta, ahlaki ve zihinsel yetersizliği tariflerken,

Problemin özündeki bencillik kökenini yakalayabilmiştir.

Çünkü üstada göre; doğanın her bireyde bir merkezi vardır,

Ve her birey onun bütün ve bölünmemiş yaşam iradesidir.

İnsandaki bu doğa, tikel yada tümel olarak, içerden yada dışarıdan,

Merkezden ya da çevreden tüm davranışlarıyla,

Her tür ahlaki bayağılık ve zihinsel yetersizlikte, kendiyle çelişir.

Ahlaksızlık ve zihinsel yetersizlik işte bu tikelin bakış açısından,

Maddenin arkasından, peşinden kendini farkedebilende oluşur ki,

Tümel, yada güncel anlamda nesnel bakış açısından bakabilen,

Objektif bir maneviyattan bilinene ulaşabilen insan için,

O baştan çıkarıcı, ikiyüzlü bencillik maskesi zaten imkansız olagelir.

Yani ahlaki olgunluk ve zihinsel inkişaf, ancak o kişide olur ki,

O kişi kendi benliğinin faniliği ve bakiliği ile ilgili sorulara,

Doğru cevabı bulurken, doğanın bu aşikar çelişkisini uzlaştırmaktadır.

Dolayısıyla hem dünyaya, hem kendisine, sadece içerden bakan,

Ki onun iç varlığı, iradesi olan bu içerisi, yani merkez,

Kendini sınırsız öneme sahip, dünyanın çekirdeği olarak kabul ediverirse,

Maddeyi sahiplenen bencillik içinde kalıverir.

Oysa dışarıdan bakmasını kavrayan için, tasavvur yani safi fenomen alanı,

Kendisinin diğer bireyler arasındaki son derece önemsiz varlığını,

İçeriden bakıldığında herşey, dışarıdan bakıldığında hiçbirşey ayrımını,

Öyle bir anlatır ki,

O yaşamın deruni anlamını anlayanlar mertebesine yükselir.

Bunu yakalamanın zorluğundan, meşakkatli yolculuğundandır,

İnsanların kötülüğe, ahlaki bayağılığa ve zihni yetersizliğe temayülü.

Ve şöyle tamamlar sözün özünü Schopenauer usta;

Bu ayrım ve uzlaşıyı yapamamış insan seli yüzünden,

Varoluşumuzun cezasını, önce yaşayarak sonra yok olarak öderiz.

●●●●○○○○●●●●

Sevgili dostlar, yaşamı özellikle kurgusuyla düşünüp,

Sonra bize en basit bileşenleriyle anlatanlara minnettarız.

Kaba bir günlük yaşamdan, daha ayrıntılı yaşam evrelerimize,

Oradan koca bir ömüre sığdıramadığımız çözümleri,

Bir söz, cümle, yada kitapta bize belletiverenlerin kölesiyiz.

Bugün, Schopenhauer’in ta 1800’lerden seslendiği üzere,

Maddenin değişen, gelişen, yok olan onca yüzüne karşın,

Ahlak ilkelerinin temel yada bütününde hiç değişmemesi,

Hangisinin daha önemli olduğuyla ilgili en önemli ipucudur.

Ahlaki zafiyet ve bayağılığa temayül, alçaklığın gördüğü himaye,

Erdemin çektiği aldırmazlık ve hakikate tahammülsüzlük,

Bundan sonra da, yaşadığımız maskeli balonun başrolünde olacaktır.

Ta ki insanlığın, ahlakın temelinin dayandığı ilke olan,

’Bu sensin’e ulaşmasına, ya da ‘ o ben değilim’den kurtulmasına dek.

Ta ki, ‘’birgün zarar verdiğin şey olarak yeniden doğacak,

Ve aynı haksızlığa uğrayacaksın’’ kavramının her akla inmesine dek.

Ta ki, her türlü hakiki erdemin,

Varolanların tümünün metafizik özdeşliğinin idrakinde olan,

Dolayımsız ve sezgisel bilgiden kaynaklandığını, kabul etmemize dek.

Ta ki bir hiç, yada hiçten de az olduğumuzu anlayana dek…