Emre Toğrul,Gelmem, Gitmem, Olmam

Kendini aşma isteği içinde yanıp kavrulma, insan ırkının en değişmez takıntısı.
Yepyeni varoluş eşiklerinde gezmek denen nihayeti olmayan bu arayış için isim çok.
Üstelik hepimiz, bu arayışı öylesine farklı yerlere taşıma gayreti içindeyiz ki,
Vücudun bedensel kapasitesini arttırmaya, görünümünü farklılaştırıp yüceltmeye,
Hastalıkları yok edip insanı yaşlanmayan bir ölümsüzlüğe taşıma ütopyasına koşuyoruz.
Aklı evvel insan-ı kamil şüreka, uluslar üstü akıl birliği içinde geliştirdikleri teknolojilerle,
Beynin kullanılmayan kapasitesini aktardıkları verisel zeka küpü mecralar yaratıp,
Kendine ait uzuvlarıyla beceremedikleri başkalaşım için yeni human kurgusu içindeler.
Araştırma laboratuarlarında, silikon vadilerinde, yetkin bilim okullarında alt yapılanıp,
Bilişim ve iletişimin uçsuz bucaksız ağında yeşeren ve kısa sürede herkese ulaşan kavramlar,
Tekno-human denen bu yeni tür insana, bir neo kadim mutluluğu üstelik bu dünyada vadediyor.
Bu, tamamen sanal dünya içindeki kolay erişilebilir tükenmez vaadlerin peşindeki dünyalı kesim,
Tasasız, kedersiz, gamsız, nemelazımsal bir vurdumduymazlık içindeki neo-tekno-spritüel alemde,
Son derece görsel, taklitsel aynılık ve benzerlik devinimiyle hababam oyuna katılıyor ve paylaşıyor.
Sürekli kantitatif beklentili bu yeni sözde kalitatif yaşam şekli içinde yaşlanan bu eranın ,
Canlının ‘’var olma, düşünme hareket ve etme yetisindeki azalma’’ olarak da adlandırabileceğimiz,
Bir tür ölüme hazırlığı olan, yaşlanmaya nasıl bir yaklaşım içinde olacağını çok merak ediyorum.
Öyle ya, ilerlemeden çok gerileme, evrimden çok içe çekilmeye benzeyen yaşlanma olgusu,
Sürekli kendini aşma saplantısı içindeki transhumanizm müridi yeni dünya insanını,
Kulağından, paçasından, façasından yakaladığında, ne yapacaklar çok merak ediyorum…
●●●●○○○○●●●●
Londrada yaşayan büyük oğlumun, ‘birlikte dondurulup başka yüzyıla uyanmak teklifi’,
Ve ardından yaptığımız ölüm ve ölümsüzlük sohbetinden çıktı bugünün yazısı dostlar.
Arizona Cryonics sıvı nitrıojen tankları içinde 199 insanın vücut yada parçalarını,
Gelecekte tekrar yaşama döndürmek üzere bekletirken, üye sayısı da artıyor.
Olur yada olmaz, doğru yada yanlış, gerçek yada gerçek ötesi, konu bu değil,
İş bizim yaşlanma, şekil değiştirme ve ölümü kabulümüzle ilgili bir dilemmada.
Kendini sürekli aşma gayreti içinde ve tek yaşamlık süreyi tüm tekamüle yeterli bulmazken,
İnsan bu dünyada yaşarken bile daha ötesinin hayali içindeyken, tabii ki sınırı olmayacak.
Uzun konuşmamızın sonunda yaş alan babasının oğluna cevabı olumsuz oldu haliyle.
Huzurlu bir yaşlanmanın ve sonunda erişilen nihayetin, yani ölümün,
Bu dünyadaki mutlu arayışın en değişmez olgunluğu, kavuşması olduğu zikredildi.
’’ Düşünsene yüzyıllar sonra ölümsüzlükte bisiklete biniyoruz baba’’ dediğinde,
Onun bende özlem dolu bir romantizm esintisi yaratan zikrini yanıtlarken,
Bitmeyecek bir kitap, sonu gelmez bir şarkı, tükenmez bir yemek örneğinden hareketle,
Herşeyin doğal bir sona ulaşmasının ve ulaşırken oluşan değişime kabulün hakikatinde durdum.
Bugünün dünyasında, temel amacı mutlak onarmak, sağıltmak, başkalaştırıp korumak olan,
Modern teknoloji ve geleneksel bilgiyle harmanlanmış tıp paradigması içinde,
İnsanı yükseltip bir üst modele geçirmeyi, insanı arttırmayı amaçlayan koşullar içinde,
Normal doğamız olan büyüme, gelişip olgunlaşma ve matanet içinde yaşlanmayı es geçiyoruz.
Üstelik çevremizi saran gerçek ötesi bir ağda daha güzel, güçlü, akıllı ve ölümsüz olmak için,
Her yeni gün yeniden kurgulanıp retinamıza kadar nakşedilen o vadedilen metavers içinde,
Zihinsel, fiziksel, duygusal ve manevi kabiliyetlerimizi şimdi mümkün görünenin çok ötesinde,
İnsan-sonrası (posthumaine) çağa taşıyacak bir kendini aşma gayreti içindeyiz.
Oysa yaşama bütün anlamını veren şey , onarılsa da gün geçtikçe doğasına teslim olan beden,
Ancak o teslim oluş içinde zihnen ve ruhen genişleyerek evrene yayılan sonsuzluk değil mi?
Belki biz anlatamadık meramımızı bugün, ama bakın konuyu nasıl nakşetmiş Hayyam usta;
Gelmezdim, elimde olsa gelmem,
Nasıl giderdim, elimde olsa gitmem,
Bu harap dünyada daha iyisi olmazdı;
Ne gelmem, ne gitmem, ne olmam…