Şair Ahmet Arif’in oğlu ödüllü heykeltıraş Filinta Önal/ Röportaj: Hikmet Çetinkaya

Yaşamak Bir İddia Olmalıdır

Ahmet Arif mahlasıyla yazan ve gerçek adı Ahmet Hamdi Önal olan Büyük Şair Ahmet Arif’in oğlu, resmi ve özel kurumlara sanat danışmanlığı hizmeti veren ödüllü Heykeltıraş Filinta Önal; hayatı, eserleri, sanat anlayışı ve gelecekteki planlarını Hikmet Çetinkaya’ya anlattı…

Türkiye’nin çok önemli bir heykel sanatçısısınız. Bilkent Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, yurt içi ve yurt dışında diplomatik anıtsal projeler, bienaller, sempozyumlar, fuarlar, sergiler, ODTÜ Heykel Yarışması’nda birincilikler, Devlet Resim Heykel Yarışması’nda başarı ödülü, sanat danışmanlıkları derken bu başarı öyküsü uzayıp gidiyor…

Bir de sizden dinleyelim kimdir Filinta Önal?

Heykeltıraşlığın özgün ve resmi olmak üzere iki temel kulvarı bulunmakta. Özgün kısmı; kişisel yolculuğumun engelsiz bir yansıması olduğu için olsa gerek beni daha fazla heyecanlandırıyor. Resmi kısım ise ustalık ve tasarımın bileşkesi bağlamında profesyonelce yerli ve yabancı çeşitli kurumların ihtiyaçlarının karşılanması anlamında toplumsallaşabildiğim bir alan. Anıtsal heykeller ister resmi, isterse özgün tasarımlar olsun uygulaması zor ve zaman alan işlerdir. Oldum olası sevdiğim anıtsal ölçekli işler, bir anlamda boyundan büyük işleri yapabilme yeteneği, bir çeşit meydan okuma, zamana karşı direnme, ölümsüzlüğü arama isteğinin tezahürü gibi sanırım. Öğrenciliğimden bu yana mesleğimin her detayını bilmeliyim düşüncesi bende hakim olmuştur. Heykeltıraş olacaksam tüm teknikleri, malzemeleri kullanmayı öğrenmeliydim. Uzmanlaşma ya da malzeme alanında kişisel tercihler uzun zamanın ve ustalığın sonucunda oluşabilir; ancak işin bütününe hakim olamazsanız, bir tarafınız hep eksik kalır. Her malzemenin kendine özgü dili ve olanakları olduğu için, incelikleri yakalayabilmek, deneyimci ve araştırmacı bir yaklaşım ile mümkün olabiliyor. Genel olarak araştırmacı, meraklı, bilgiye ve akla önem veren, sezgilerini dinleyen, özgüvenli, yetenekli insanları seven ve yeteneklere kapısını açan, kimsenin kutbunu beklemeyen, kendi halinde bir insanım.

Heykel;  sert mermerleri, taşları, ağaçları, metalleri şekillendirme,  biçimlendirme, oyma… Heykel;  bilek gücü, akil işi, alın teri, ince işçilik… Filinta Önal neden heykel sanatını seçti? Kim yönlendirdi?

Hiç kimse yönlendirmedi. Kesinlikle kendi tercihimdi. Mimar ya da fizikçi olmayı düşünürken yaratıcılığı en özgür şekilde yaşayabileceğim alan olarak sanatı, heykelciliği gördüm. 12 Eylül öncesi ve sonrasını çok iyi deneyimlemiş bir çocuk olarak içimizi karartan, sıkıcı, renksiz, bunaltıcı, fazlasıyla fırsatçı ve ispiyoncu, taşralı köşe dönmeciliğinin kara deliğinden kurtulma arzusu, özgür olma tutkusu, hemşericilik adı altında liyakatsizliğin dalkavuklukla yol aldığı toplumsal kabulden uzaklaşma ihtiyacı beni sanatçı olmaya itti sanırım. Kişiliğim gereği, yontulması mümkün olmayan molozlarla muhatap olup zaman kaybetmektense, gerçek taşlarla, kayalarla konuşurum, onları yontarım daha iyi demiş bulundum bir kere. Devlette ve özel sektörde toplamda iki yılı geçmeyecek kadar bir süre akademisyenlik tecrübemden ve seri şekilde istifa ettikten sonra bu kararımın ne kadar haklı ve yerinde olduğunu yaşayarak tespit ettim. En değerli hazine zamandır ve boşa harcanmayacak kadar değerlidir. Kısacık ömrümde elimde olan zamanı, mümkün olduğunca kendi isteğim ve tercihim doğrultusunda üretim yaparak yaşamayı tercih ettim. Geçici akademik hevesler ve unvanlar, statüler gibi sanal ve yaratıcılığa engel olacak tuzaklardan şiddetle kaçındım. Ancak o zaman sanatçılık, mesleğin ötesinde yaşam tarzına dönüşebilir.

Yazının devamını okumak için tıklayın