WINCHESTER TRENİNDE METAFOR – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Kurban bayramı; tatilden istifade Londradaydım.
Büyük oğluma bir ziyaret ve dinlenme.
Parklarda koşu, farklı beslenme, dingin okumalı planlar.
Fakat yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misali,
Londranın içi vıcık vıcık turizm ve çok bildik bir flora.
Oğlum hemen yerinde bir teşhisle ‘baba kaçalım’ diyor.
Winchester, Brighton, Cambridge nispeten İngiliz kalabilmiş,
Gerçek anlamda globalizasyon çukuru haline gelmemişlerden.
Ama biz seyahat etsek de aklımız durmuyor, konuya takılıyoruz.
Winchester treninde sohbetimiz cehalet ve göç üzerine.
Oğlum bana, Birminghamlı bir yazarın, cehaletin göçle nakledilmesini,
Ve buna engel olunmazsa eğitim ve bilginin bir erdem olarak korunamayacağını,
Karışık ve kaotik toplumlara dönüşüleceğini,
‘Sofistry’ yani safsata kültürünün cehaleti kullanarak bilgi ve aklı nasıl büyülediğini,
Yıllarca anlatmaya çalıştığını ve başaramayınca roman yazdığını anlatıyor.
İşte o romanın adı ‘’ Yüzüklerin Efendisi’’ baba diyor.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri, insanlarını yeni eğitim formları ile,
Daha yaratıcı ve derin hale getirip, daha üst insanlığa terfi ettirirken,
Eşzamanlı olarak bu topraklara yönelmiş hızlı nüfus artışlı cahiliye göçü,
‘Yüzüklerin Efendisi’ romanındaki gibi surlara tırmanıp, içeri girip,
Ne bulursa kendi usulünce tüketip, yeni kaynaklara yöneliyor.
Ülkemiz de böyle bir tehdit altına olduğundan konu güncel ve hassas.
Nasıl keyifli olur gezi, sohbet anlamlı ve derin ise…

●●●●○○○○●●●●

Winchester, İngiltere Krallığının eski başkenti ve ilk meclisin kurulduğu yer.
Bahsettiğim 1000’ler, Birleşik Krallığın kurulması ise 1700’lere dayanıyor.
Muhteşem yapıları, tarihi dokusu ve eşsiz doğasıyla korunmuş bir kent.
Hafif yağmur altında, dünyanın en eski değirmenine doğru ilerlerken,
Sohbetimiz, göç ile cehaletin yayılmasına modernizm katkısı üzerinde.
Modernizm ne bizde ne batılı gelişmişlerde vadettiklerini başaramamış.
Bakın ne dün, ne de bugün ya da yapay zekayı konuştuğumuz yarın,
Modern dünyanın herşeyi çözebileceğine olan yanlış inanç değişmeyecek.
Oğlum, 5 yıl Kanada, 5 yıl İngiltere deneyiminden sonra,
Cehaletin bu amansız seyahatini ‘’ politically correct’’ kavramına yaslıyor.
‘Bugün eğer yüzüklerin efendisinde olduğu gibi, yüzüğün gücünü ele geçirenler,
Kitleleri etkileyecek muhteşem safsatalar yaratabiliyorlarsa,
Bu nüfusu gittikçe artan ve yer değiştiren yeterince cehaletle oluyor’ diyor.
Kişisel politik tercihlerin süvarisi olmuş modern bilim verileri yoluyla,
Teori ile gerçeklik arası fark bu denli artmışken,
Sanatın bile politik olarak doğru sayılan şeyler üzerinden yapıldığını,
Varoluşun mistik ve metafizik boyutlarının artık görmezden gelindiğini,
Somutlaşan ve duyguyu unutan modern çağa teslim oluşumuzu düşününce,
JRR Tolkien’in ‘Yüzüklerin Efendisi’ romanının nasıl sahnelendiğini hissediyoruz.
Tabii ki sıcak baba-oğul yoldaşlığından bakınca, yüzük kardeşliği falan hikaye…

●●●●○○○○●●●●

Günün sonuna doğru bir yağmurla birlikte kendimizi bir restorana atıyor,
Fakat Yüzüklerin Efendisi filmi, göç ve cehalet tartışmasını bitiremiyoruz.
Filmde, yüzüğü elde edenlerin sahip olduğu gücün bugünkü yansıması
Sofistry ve politically correct kavramlarında toplanıyor.
Safsata, yani görünürde form olarak doğru gibi ortaya çıkan,
Ancak gerçekte geçersiz ve kandırmaya yönelik argümandan bahsediyorum.
Yüzüklerin efendiliği kimde olursa olsun, kim ele geçirirse geçirsin,
Sürekli değişen safsata ve politik doğrular nedeniyle, tıpkı filmdeki gibi,
Orta dünyada, karanlık geleceği ile savaşan tüm dünya insanları olarak biz,
Modern yaşam kandırmacasının peşinde sürekli mükemmele göçüyor,
Ancak cehaleti de beraberimizde götürüyoruz.
Aksi takdirde politik doğruları bize empoze eden safsatanın yaşaması imkansız.
Korkulan bir düzene yenik düşebilmek, ancak safsataya inanan kitlelerle olur.
Cehaletin en büyük eksiği, bütünün sadece işe yarayan kısmını görebilmesi.
Safsata ve politik doğrular, işte bütünün tam da o kısmını hedef alıyor.
Cehalet ortadan kalktıkça, bütünün tamamı ve safsata görünür olacağından,
Kontrolsüz nüfus artışı, cehaletin göçü, bilgiyi ve gerçeği örtmesi,
‘Yüzüklerin Efendisinde’ olduğu gibi, yüzüğün gücü için elzem bir şart.
O yüzden film boyunca yüzüğün ortadan kaldırılmaya çalışılmasıyla sembolize,
Aslında o gücü parmağına takanın, kim olursa olsun, başaramaması metaforu,
Bugün yerkürenin çelişki, armoni, yenilgi ve zafer dolu tarihinin bir özeti.
Winchester’da gece olup, muhteşem tarih içinde tren istasyonuna yürürken,
Modernizmin sayıca artan ve göçen cehaleti oyuna nasıl yerleştirdiğini,
Daha net anlıyorum, ‘sağol oğluş’…