Zihin Şekerlemesi – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Yaklaşık otuz yıldır aynı kadim ortaklarımla,
Dile kolay, işte güçte sevinçte hüzünde birlikteyiz.
Ortaklık öyle kolay iş değil dostlar, bilirsiniz.
Anadan, babadan, eşten, evlattan zor zenaat.
İhtiyaçlar hiyerarşisinde turşu olmuş biz insan için,
Değişen yaşa, fiziksel ve mental varlığa rağmen,
Bitmeyen çevresel ve kurumsal bir kaosun içinde,
Mesleki, sosyal ve insani boyutta sırt sırta 30 yıl.
Kimi hocam, kimi kıdemlim, ben en küçükleri.
Üniversiteden kendi hastanemize uzanan öykü.
Onca çaba, zor kararlar, badireler, meşakkate rağmen,
Birlikten doğan kuvvetin, güzelliğin farkında otuz yıl.
Dostluk için farkındalık ve ferasetli paylaşım ilk şart.
Bu teorinin en kalıcı pratiği ise, düzeyli ve içten sohbet.
Yine bir öğle tatilinde oturmuş Nietzsche’yi konuşuyoruz.
‘Beni öldürmeyen şey güçlendirir’ diyen büyük düşünürü,
Stefan Zweig’in anlatımından paragraflar okuyarak.
Nietzsche’nin gösterişsiz, yalnız ve bedbaht yaşamını,
Ama onu yalnız ve bedbaht değilmiş gibi gösteren,
Resim, heykel ve çizimleri eleştirirken Zweig şöyle diyor.
‘ Etkili biçimde poz verme, yüce olmanın unsuru değildir, 
Buna ihtiyacı olan zaten sahtedir, bu pitoresklerden sakının’.
Bir öğlen klasiği başlıyor; diyor ki aramızdan biri;
‘’Bugün gittikçe yalnızlaşan, ama bunu algılamamak adına,
Sürekli heykel gibi resim, yaşam anı ve söz paylaşan,
Kendini tanıtmaktan, kendini tanıyamayan insanlar olduk’’.
Otuz yıldır çoğu öğle arası yaptığımız gibi, sohbet derin.
‘Zihin Şekerlemesi’ diyoruz buna, tavsiyeye şayandır.

●●●●○○○○●●●●

Konumuz, bugün hepimizin müptelası olduğu şey;
Yaşamımızın bir anında durup, yaşadığımız şeyi, yeri,
Bir tablo gibi sunmanın dayanılmaz hafifliği.
Üstelik zamanı durdurup kendimizi bir heykel gibi,
Bu tablonun ortasına mıhlayıp,
Binlerce, hatta milyonlarca kişiye sunma gereksinimi.
Öyle ya, biz otuz yıl önce bu dostluğa başladığımızda,
Ne cep telefonu, ne internet , ne de sosyal medya vardı.
Birimiz diyor ki, en büyüklerden olanımız;
Coşkun bir kahraman portresi gibi afişlenen resimlerimiz,
Ve onlara bakıp, beğenilerle harcanan zaman ve haz,
Gerçek yüzlerin ve ruhların dostluğunun zehiridir.
Hepimizin altına imza atacağımız bir söz.
Tıpkı Stefan Zweig’ın Nietzsche’nin biografisinde,
Onun asla resim ve heykellerine benzemeyen görünüşüne,
Ama bedbaht yaşamına rağmen bize ışık olan aklına,
Gerçek yaşam çıktısı olan eser ve fikirlerine atfındaki gibi.
Bir başka büyüğüm, ortak yoldaşım hemen ekliyor;
Sürekli, sahte bir güzellik, güç ve aklı temsil etme çabası,
Statik olmasına rağmen sanki dinamikmiş hissi uyandıran,
İnsanı yaşamaktan çok, anı ve varlığı paylaşmaya iten,
Bu madrabazlık öldürecek gerçek dostluğu.
Sosyal paylaşım kültüründe yoksun kalınan gerçek dostluk bu.
Tabut benzeri bir odadan çıkmadan yaşayan Nietzsche’nin,
Gittiği bir Carmen tiyatrosunda coşkudan yaşlara boğulunca,
‘’Yoksun olunan şey, öyle yok olmuş ki, artık ızdırap veriyor’’
Demesi gibi, uzak kalındıkça belki eza olacak dost edinmek.
Sosyal medya kullanıcısı genç ortak olarak ben ekliyorum,
‘Sezmekte ve susmakta usta olmaktır dostluk’, Nietzsche’den.
Bugün mevzumuz; sezemeyen susamayan yeni yalnızlık,
Stefan Zweig’in tabiriyle Pitoresk paylaşımlı ama bedbaht.

●●●●○○○○●●●●

Otuz seneyi aşkın birlikte olduğum ortaklarımla,
Zihin şekerlemesi yapıyoruz, yine bir öğle sıcağı, Adana.
İnsanın ardını düşünüp önünü biçmeden konuştuğu,
Lafa ayarı usulün değil, dostluğun verdiği bir sohbette,
Konuştuğunda seni dinleyen, dinlediğinde anlayan,
Senin de dinleme ihtiyacına kaynak olabilen dostlarla,
Kadim ve koşulsuz dostlarla, gerçek paylaşım ağında,
Nietzsche üzerinden, dostluğun bugünkü değerini irdeliyoruz.
Bahsimiz, günümüzde gittikçe kaybolan, ve kişileri bırakıp,
Paylaşım ve beğenilerin sanal mesnetsiz arkadaşlığına evrilen,
İçini gerçekten doldurabilirsen, yüzlerce cebi olan dostluk.
Global küre gibi görünen bu yalnızlık çukurunda,
Belki hiç gerçek dostu olmadan yaşamış düşünürü irdelerken,
En değerli eserimiz nedir diye sorduğumuzda birbirimize;
Kendimizi bildik bileli, tanıdık tanıyalı sürdürdüğümüz,
Bu dostluk abidesini görüyoruz, dostlar.
Gerisi zaman dolduran teferruatlarmış diyebiliyoruz…