Stelyo Berberakis
Lise yıllarımda 1 Mayıs’ın aslında yalnız “çiçek ve bahar bayramı” olmadığını öğrendim. 1 Mayıs’ın “işçinin ve emekçinin bayramı” olduğunu Edip Akbayram’ın sesinden duyduğumda epey bir heyecanlanmıştım.
Ramazan Bayramı ile 1 Mayıs kutlamaları bu yıl denk düştü.
Çocukluk yıllarımda, Ankara’da yaşarken, oruç zamanı çok önemliydi.
Hristiyan ailenin çocukları olarak, babam ve annem, oruç tutulan aylarda ablam ve beni sık sık uyarırdı. Mahallemizde, hele okullarımızda oruç tutan pek kimse yoktu. Buna rağmen “Oruç tutanlara saygılı olun. Dışarda tost, sandviç yerken dikkatli olun, kimseyi imrendirmemeye özen gösterin. Gerekirse uluorta hiçbir şey yemeyin” derler; biz de bu uyarılara dikkat ederdik. Komşularımızla bayramlaşır, en iyi kıyafetlerimizi giyerek “el öpmeye” giderdik.
Çocukluk ve gençlik yıllarım hem Müslüman, hem de Hristiyan bayramlarıyla doluydu.
Dini ve milli bayramlarda okulların tatil edildiği günlere ek olarak ben, Hristiyanların Paskalya, Noel gibi bayramlarda da okulun verdiği özel izinle tatil yapar; o günlerde okulu “asan” can arkadaşlarımla giderdim ve satranç oynardık.
Bu vesileyle herkesin Ramazan bayramını candan kutlarım.
1 Mayıs
1 Mayıs ile ilk önce “çiçek bayramı” olarak tanışmıştım.
İlkokul, ortaokul yıllarımda şu anda kent merkezi haline gelen Ankara’nın Söğütözü çayırlarında piknik yapılır; gelincik, papatya gibi çiçekler toplanır, hatta bu çiçeklerin saplarını birbiri ile örerek sevdiklerimize verirdik.
Lise yıllarımda 1 Mayıs’ın aslında yalnız “çiçek ve bahar bayramı” olmadığını öğrendim.
1 Mayıs’ın “işçinin ve emekçinin bayramı” olduğunu Edip Akbayram‘ın sesinden duyduğumda epey bir heyecanlanmıştım.
Ardından 1977 1 Mayıs’ında Taksim katliamı geldi. Bu bayramın “çiçek bayramı”ndan, 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan kanlı bir bayrama dönüştüren 1977 yılı, bu bayramın önemini gözümde artırmış; güçlendirmişti.
1 Mayıs’ın, dünyanın her bir yerinde kent meydanlarında yoğunlukla ve coşku ile kutlanırken, Türkiye’de bir bakıma hâlâ “sakıncalı” bir bayram olarak görülmeye devam etmesi, dünya basınında dikkatlerden kaçmıyor.
1 Mayıs’ın bu yıl pazar gününe denk düşmesi üzerine, “İşçi bayramı heba olmasın”, “1 Mayıs Bayram değil; grevdir” anlayışı ile 1 Mayıs kutlamalarını 2 Mayıs Pazartesi gününe çeken ülkelerden biri de Yunanistan oldu.
İlk kez 1886’da Chicago’da “8 saatlik çalışma hakkı” talep eden işçi direnişiyle başlayan ve kanlı sonuçlanan 1 Mayıs, ancak 1889 yılında resmen “işçi bayramı” olarak kutlanmaya başlanmıştı.
Yunanistan’da ilk kez 1893’te kutlanan 1 Mayıs işçi bayramını, 1909’da Osmanlı yönetimi altında bulunan Selanik kenti izlemişti.
Daha sonraki yıllarda “komünizm tehdidi” damgası yiyen Yunanistan’daki 1 Mayıs kutlamaları, ilk kez 1921 ve 1922’de yasaklandı. Yasaklama nedeni ise, sol görüşlü Yunan işçi sendikalarının (Yunan eski takvimine göre) 2 Mayıs 1919’da “Yunan ordusunun Anadolu seferine karşı çıkan tutumları” olmuştu.
1944’te ise Nazi Almanya’sının işgali altındayken yasaklanan 1 Mayıs kutlamalarına katılan 200 kişi, aynı gün Atina’nın Kesaryani semtinde kurşuna dizilmişti.
Geri kalan yasakalamalar hep askeri darbelerin hüküm sürdüğü yıllarda oldu. En son yasak, 1967-1974 Albaylar cuntası döneminde uygulanmıştı.
Yunanistan’ın her bir kentinde bu yıl 2 Mayıs’ta kutlanacak olan 1 Mayıs gösterilerinde “maaşlara zam, daha iyi çalışma koşulları, pahalılığa karşı önlemler” gibi işçilerin genel olarak talep ettiği sloganlar atılacak, pankartlar açılacak, konuşmalar yapılacak.
Yunan hükümeti ise yüzde 9.4’a fırlayan “enflasyona karşı mücadele” kapsamında asgari ücretlilere getirdiği 50’şer Euro’luk zamlardan sonra şimdi de yıllık geliri 30 bin Euro’yu aşmayan motorlu araç sahiplerine 40’ar 50’şer Euro’luk “akaryakıt desteği” vermeye başladı.
Bu arada Türkiye ile Yunanistan arasında bitmek tükenmek bitmeyen karşılıklı protestolar havada uçuştu. Türk ve Yunan jetleri yine karşı karşıya geldi.
Yazının devamını okumak için tıklayın