Bilginin Temellerinden Kanıta Dayalı Bilime Yolculuk – Emre Toğrul

Yüzyıllardır insanlar, aklı eğitmek için,
Hemen hep aynı enstrümanları kullanıyor.
Hiç düşündünüz mü neden?
Neden matematik, fizik, kimya, biyolojiyi,
Sonra sanatı, müziği, resim ve dili öğrenmeye;
Mantığı, ahlakı, tarihi, coğrafyayı bellemeye,
Dünyada ne varsa görünen görünmeyen,
Evrende ne varsa gelmiş, geçmiş, gelecek,
Merakla anlamaya ve kavramaya çalışıyor.
Bedeni, ruhu ve aklı uzlaştırmaya gayret ile,
Dünü, şu anı, yarını vakfetmeye niyet ile,
Bir ömür geçiriyor da, ne yazık ki yetmiyor.
Bilgiyi, veriyi soya soya özüne kadar iniyor,
Ham bilgiyi karşısına alıyor oda yetmiyor,
Onu bile moleküle, atoma, kuarka ayırıyor.
Yine de herşeyi anlayamadan göçüp gidiveriyor.
Uygarlığın en büyük itici gücü, bu bilgi açlığı aslında,
Hele aldığı bilgi kanıta dayalı bilimin ürünüyse…

∞Ω∞

Mesleğimin bir bilimsel kongresindeyim, dalmışım,
Düşünüyorum; anlatırken, sorarken, tartışırken,
Gerçek bilim çeşmesinden kovanı doldururken,
Sadece, kanıta dayalı bilimin suyundan eminsin.
Size bahsettiğim, bilginin temelini teşkil eden,
Yüzyıllardır eğitimde kullanılan derslerin,
Bu çeşmenin tek ve gerçek su kaynağı olduğunu,
Büyük bir keyifle tekrar tekrar idrak ediyorum.
Bilim adamlarının önce düşünmeyi, aklı öğrenip,
Sonra düşünceyi kullanmayı ve zekayı geliştirip,
Yaşamın her ayrıntısının nedenine kafayı takarak,
Bir ömürlerini, hiç aklımıza gelmeyen bir bütünün,
Göremediğimiz bileşenlerine adamalarını izliyorum.
Gözlem, hipotez, deney, tez, kanıt, kaynak peşindeler.
Edevatı, sadece gerçeğin enstrümanları olan eğitim,
Sürekli arayış, sorgu içinde bitmeyen bir öğrenim,
Gerçeği bulma gayreti içinde geçen bir yaşam,
Sonunda, aksi ispat edilene dek toleransıyla,
Kanıta dayalı bilimin verisini kabul etme erdemi.
Önce bilginin temelini öğrenip, aklı kılavuzlaştırmak,
Sonra kanıta dayalı bilgiyle, bilimle derinleşmek,
Ve bu ortak auranın diliyle insanlığı yüceltmek.
Amerikadan Çine, Eskimodan Afrikalıya hepsinin,
Siyah, beyaz, sarı; doğulu batılı demeden hepsinin,
İranlı, Japon, Perulu, İsviçreli veya bir Türk,
Tüm aydınlanmış insanların güvendiği tek bilgi,
Kanıta dayalı bilimin süreli doğruları be dostlar,
Yalnız, bilimsel bir kanıtla aksinin ispatına dek,
Ne güzel…

∞Ω∞

Neden yüzyıllardır insanların aynı dersleri,
Matematik, fizik, kimya, biyolojiyi,
Sonra müziği, resimi, dili öğrenmeye,
Mantığı, ahlakı, tarihi, coğrafyayı bellemeye,
Bilginin temellerini almaya çalıştığını düşünün.
Ve neden kanıta dayalı bilimin çıktısının eliyle,
Yani zaman dilimimiz içindeki gerçeğe en yakın,
En doğru bilgiye inanmanın verileriyle,
Uygarlığın taşındığını seviyeyi görmeye çalışın.
Örnek bulması gerekenlerin soru soramadığı,
Örnek olması gerekenlerin yanıt veremediği,
Üstüne üstlük, yanıtın sorudan daha yetkin olduğu,
Temel bilginin özümsenemediği toplumlarda,
Kanıta dayalı bilgi asla gerçek değerini bulamıyor.
Bilim dediğimiz, tekrarlanan gözlem ve deneylerle,
Doğanın gerçeklerinden malumat alma sanatının,
Gerçeğe en yakın verisi, kanıta dayalı bilgi.
Doğadan alınan bu malumatın, pratik yaşamda,
İnsan yararına kullanılmasını sağlayan teknoloji de,
Bu veriler ve bilgi sayeside varlığını sürdürüyor.
Bilim ve teknolojinin birlikteliği ve sürekliliği için
Sistematik düşünce ve deneye gereksinim vardır ki,
Buda temel bilgi ve kanıta dayalı veri olmadan olmuyor.
İnsan vücudunun ve doğanın tüm ayrıntılarını,
Dünyanın güneş etrafında dönüşündeki gerçeği,
Elmanın düşüşündeki, tasın su üstünde duruşundaki nedeni,
Uçağın, görüntünün, sesin, boyutların seyahatini,
Tüberküloz mikrobunun akciğeri çürütmeme yöntemini,
Yarın havanın, denizin, rüzgarın nasıl olacağı bilgisini,
Kanıta dayalı bilgileri ve verileri kullananlar çözümlüyor.
Bilginin, kaf dağı ardına gizli zamanlarındaki,
Fiziksel erişim eksikliğine bağlı cehalet,
Bugün bilginin her yanından aktığı ,
Tükenmez çeşmelere rağmen sürüyorsa,
Bunun en önemli iki nedeni:
Yüzyıllardır feyz aldığımız bilginin temellerini,
Amaç değil araç, temel taşı değil basamak sanmamız;
Ve hala, bu çağda, erişim ve iletişim çağında bile,
Kanıta dayalı bilgiye duyarsızlığımız, saygısızlığımızdır.