‘Resim Sanatıyla Dolu Bir Yaşam’ Ayla Seyman – Yazı: Ayşegül Arcan

Ressam Ayla SEYMAN, “Bireylerin ve toplumların yaşantısında tartışmasız büyük yeri olan sanatın, insan ruhunu ve iç dünyasını zenginleştirirken, bilinçli ve donanımlı, estetik zevki gelişmiş üyeleriyle güçlü ve sağlam toplumlar inşa edeceğine inanıyorum.”

8 Mart Dünya Kadınlar gününde, kadına ve kadın sorunlarına özel bir önem veren Ayla SEYMAN “KADININ RENGİ” isimli sergisiyle Adana’nın sanat dünyasında yerini aldı.

Adana Valisi Sayın Mahmut DEMİRTAŞ ve Saygıdeğer Eşi’nin Vagabond Sanat Galerisinde açılışını yaptıkları sergi Adanalı sanatseverlerin yoğun katılımı ile adeta bir sanat şölenine dönüştü. Sanatçı, bu sergisinde de daha önce olduğu gibi Kadının uzun bir süreci içeren panoramasına ışık tuttu. Daha önce, Gençlik 85, Pembe Kadın, Mavi Kadın, Özlem Kuşları, Merhaba Hüzün, Kadının Evreni, Mandalsız Çamaşırlar gibi isimleri taşıyan kişisel sergilerini ve kadın-insan- yaşam ilişkilerini sorgulayan sanatçı ile son sergisi ve sanatı üzerine söyleştik.

1.Bize kendinizden bahseder misiniz?

1960’da İzmit’te doğdum, ilk,orta ve lise eğitimimi İzmit’te tamamladım. 1987 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Bölümüne girdim ve 1991 yılında mezun oldum. Aynı yıl M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisansa girdim, 1993 yılında “Çağdaş Türk Resminde Kadın” konulu tezimle tamamladım. Aynı yıl Kocaeli Üniversitesinde Öğretim Görevlisi olarak göreve başladım ve Güzel Sanatlar Bölüm Başkanlığına atandım. Evlilik ve eşimin tayini nedeniyle 1995 yılında Çanakkale 18 Mart Üniversitesine,2000 yılında İstanbul’a atanmamız sebebiyle Marmara Üniversitesine,2007 ‘de Antalya Akdeniz Üniversitesine atandım. Bu görevlerim süresince Temel Sanat Eğitimi, Desen, Genel Sanat Tarihi, Estetik ve Sanat Kavramları, Çağdaş Türk Sanatı gibi dersleri verdim. 2013 yılında eşimin Ankara’ya atanması sebebiyle benim için kadro ve nakil şartları uygun olmadığından emekli olmak zorunda kaldım.2017 yılında eşimin tayini nedeniyle Adana’ya geldik, halen burada yaşıyoruz ve Adana’da büyük bir keyifle sanat çalışmalarımı devam ettiriyorum.

2. Sayın SEYMAN, çalışmalarınızda kadın ve kadın sorunları, kadının dünyası ağırlık taşıyor. Son serginiz de yine kadın üzerine kuruluydu. Niçin ağırlıklı olarak kadın tema’sı?

Resim her şeyden önce yoğun bir duygu birikimidir. İnsanı insana anlatan, tanıtan, insanlar arası iletişim kuran düşünce ve duygu bütünlüğüdür. Erdemli davranışların azaldığı, özgürlüğün hala ulaşılamaz olduğu, güzelliğin ve sevginin insanlara neredeyse acı verdiği bir ortamda savaşırken, duygu yoğunluğunu hep yaşadım; sanırım resimlerimde sürekli kadını işlemem de bu yüzden. Bu amaçla 1985-1990 yılları arasında önce Anadolu kadınlarını resmettim daha sonra ise kentli ve günümüz kadınlarını.

Sanatçılar için her konu, plastik ögelerin estetik bir içerikle düzenlenmesi yanında kendi kendisiyle ve toplumuyla yaptığı bir söyleşinin, plastik alanda gerçekleştirilmesidir. Çizgi ve renk değerlerinin geçişiyle anlatmak istediğim konuyu duyumsatma savaşı veriyorum…

Şuna inanıyorum ki yüreği aşk ve sevgiyle dolu olmayanlar asla sanat yapamazlar.

Yaptığım resimlerde kadın teması, sanatımda beni en çok motive eden, önemli ve güçlü bir motif oluşturdu. Kendi içinde yetiştiğim çevre ve bugün içinde yaşadığım ortamın çelişkilerini içermesi yanında benim kendi gerçeğimi de yansıtmakta. Aşkımı, özlemimi, umudumu, kırgınlığımı, coşkumu… Duygularımın dışavurumuna yakın bir anlatım yolu olarak figürü seçtim. Kendime uygun bir biçim dilini benimsememle ilgili bu olay, bir eşyanın ya da manzaranın durağan biçimi bana hiçbir zaman cazip gelmedi.

3. Kadın teması ile anlatmak istediklerinize bir amaç yüklersek ne söyleyebilirsiniz?

Sanatçının amaçladığı özne ve sanatını ifade ettiği dil hiç kuşkusuz onun en önemli özellikleridir. 20.yy. dünyasında, 1970’li yıllardan itibaren hızla yayılan kadın hareketleri doğrultusunda kadın sanatçının, yapıtlarında kendini özne olarak seçmesi doğal bir gelişimdir. Düşüncesini açıklamaktan çekinen bir toplumun bireylerinin sessizliğini imgelerimle yırtmaya çalışmak, yaşamın kendisini resmetmek, yaşamın yaşanamamışlıklarını veya yaşanmak istenenlere ilişkin düşüncelerin izlerini resmetmek benim için daha önemli oldu. Görüntüsel dış dünyadan çok, ekonomik, toplumsal ve kültürel değer yargılarımın biçimlediği kendi evrenimi yansıtmak, içinde bulunduğum evrende ise beni en çok etkileyen” insan” oldu.

4.Kullandığınız renkler ve figürle izleyiciyi küçük bir yolculuğa çıkarıyorsunuz, kimi zaman ortaya çıkan parlak kırmızılar onlara sıcaklık ve canlılık katıyor, kırmızı ile neyi vurguluyorsunuz?

Bu sergideki 4 eser Rönesans’ ın renklerini taşır. 18 Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünde Rönesans Tarihi derslerini verirken ortaya çıktı bu renkler. Çanakkale’de yaşadığım yıllarda, boğazdan geçen gemileri seyrederken içimden onlara “dur” demek gelirdi ama bir türlü söyleyemezdim, o duygu hali de bir resmime yansıdı. Kırmızıya gelince, Erdal ATABEK’ in çok sevdiğim bir şiirinde söylediği gibi “İçimiz kırmızı ışıkta, aşkımız kırmızı ışıkta, dışımız kırmızı ışıkta, günümüz kırmızı ışıkta, gecemiz kırmızı ışıkta, DUR diyoruz artık kırmızı ışığa DUR. Gökkuşağında yaşamak istiyoruz, yaşamın bin bir rengini istiyoruz, İnsan insana yaşamak istiyoruz, İnsan insana…”

5.Kullandığınız teknik ve üslup hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Klasik tuval üzeri yağlıboya tekniğinde eserler üretiyorum. Günümüz sanatçıları gibi farklı malzeme kullanmayı da isterdim, birçok denemeler yaptım, ahşap, plastik, kum gibi malzemeler de kullandım ama bu tamamen deneme aşamasında kaldı. Üslup konusuna gelince, üniversitedeki atölye hocam değerli sanatçı Prof Ali CANDAŞ ‘ın etkisini inkâr edemem. Her zaman sevgi ve saygı ile andığım değerli hocamın sanatıma kattığı bilgiler ışığında gelişen resimlerimdeki yarı figüratif desenler, yaşadığım dünyadan edindiğim izlenimleri iç dünyamın ruhsal yapısı ile bütünleştirerek, lirik bir anlatımla üslup platformundaki yerini aldı. Yükselen- alçalan ton değerleri ve renk lekeleri içinde kadın objesi oluştu. Kadın, kimi tablolarda yer aldığı görüntüler dünyasında bir imge, kiminde bir özne olarak simgeye dönüştü. Toplumsal içerikten sanatsal içeriğe doğru farklı boyutlarda dolaylı anlatıma ulaştı. Bazı eserlerde kadın figürünü yerçekiminden bağımsız hale getirerek, kadın-mekân-zaman ilişkisine yeni bir boyut getirmeye çalıştım.

6. Sergiler dışında sanatsal etkinliklerde bulundunuz mu?

Öğrencilik dönemimde, TEKEL’in 4.ve 5. Resim yarışmalarında derece aldım. Kocaeli Üniversitesinde “SANAT SEVGİSİ AŞILAMAYI MİSYON EDİNDİK” sloganıyla bir dizi sanat günleri düzenledim. Rahmetli Barış MANÇO söyleşisi büyük olay olmuştu; hala da konuşulur. En önemlisi ise doğduğum ve

büyüdüğüm kentte hiç sanat galerisi yoktu, kurucu rektörümüz sevgili Prof.Dr.Atıf URAL Hocamız adına bir sanat galerisi kurdum, hem de üniversiteye hiç para harcatmadan, İGSAŞ sponsorluğunda. İGSAŞ’tan bu desteği alabilmek için ne çok uğraş vermiştim. O yıllarda sanat galerisi olan ilk üniversite olmuştu(1993), Marmara Üniversitesinde Uygulamalı Takı Teknolojileri Program Koordinatörlüğü yaparken, Pırlanta Konulu seminerlere katıldım. Akdeniz Üniversitesinde Uluslararası AKDENİZ ART Sanat Fuarı’nın program koordinatörlüğünü üstlendim. 105 sanatçının eserlerinin sergilenmesi yanında çeşitli sanatsal aktiviteleri (opera, konser, tiyatro, bale) organize ettim. 1990 yılında İtalya Sanat Tarihi Araştırma Projesi, 1994 yılında Paris, Brüksel, Amsterdam’daki müzelerde araştırma yapmak üzere Üniversite tarafından görevlendirildim.2002’ de İstanbul Ressamlar Derneği ile Prag’ daki müzelerde ,2005 ‘de Londra’ daki müzelerde araştırmalar yaptım.UPSD Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği ,İRSD İstanbul Ressamlar Derneği ve GESAM Güzel Sanat Eseri Meslek Sahipleri Birliği üyesiyim. Ankara’da özel resim dersleri verdim. Türk Dünyası Kültür Atlasında “Güzel Sanatlarda Cumhuriyet Üslubu” isimli bölümü (hakemli) yazdım, çeşitli sanat dergilerinde makalelerim yayınlandı, çeşitli konferanslara katıldım. “Çağdaş Türk Resminde Kadın” konulu yayına hazır bir kitabım,” Özlem Kuşları” isimli yayınlanmış bir kitabım mevcuttur.

7. Çok yönlü bir sanatçısınız, A Plus Dergisi Sanat yazarlığı da yapıyorsunuz kariyerinizde hangisi daha ağır basıyor ressamlık, eğitimcilik, sanat yazarlığı?

Yıllar önce bir öğrencimin derste bana sorduğu soruyu anımsattınız, -Hocam siz eğitimci misiniz yoksa ressam mı? Benim için yanıtlanması zor bir soruydu, zira eğitimci olmak, sanatçı olmak, makaleler yazmak, ev kadını olmak, iş kadını olmak… Bütün bunların ötesinde insan olmak! İnsan olmanın ise en güzel yanının sevgi olduğunu düşünüyorum; doğa sevgisi, meslek sevgisi, dost sevgisi gibi insanı insan yapan en yüce duygu! Sevgi deyince zevklerin uygunluğuna eşlik eden hislerin kalbimize getirdiği acı tatlı anılarla yoğrulmuş ahenkli bir melodi dinler gibiyim. Sevdik sevildik belki de hem sevmedik hem de sevilmedik ama sevginin kutsal bir duygu olduğunu kabullendik, acılarımızı mutlu anılarımızla avutmaya çalıştık, mutluluğumuzu neşe, sevinç, gözyaşı ile büyüttük. Her şeye rağmen mutluluğumuzu hüzünden bağımsız hale getiremedik, kendimizi çok mutlu hissettiğimiz anda bile hüzünlerle kavrulduk, hüzne rağmen sevmeye ve yaşamaya değer diye düşünüyorum , belleğim de sevgi ile yaptığım sanat adına ne varsa hiçbirini diğerinden ayıramıyorum.

8.VAGABOND Galeride resim sınıfınız var. Çalışmalarınızda eğitim açısından neler söyleyebilirsiniz?

Bireylerin ve toplumların yaşamında tartışmasız büyük yeri olan sanatın insan ruhunu ve iç dünyasını zenginleştirirken bilinçli ve donanımlı, estetik zevki gelişmiş üyeleriyle güçlü ve sağlam toplumlar inşa edeceğine inanıyorum. Bu inançla resim derslerine başladık. Akademik eğitimi hızlandırılmış bir program dahilinde temel sanat eğitimi, desen, sanat tarihi, estetik, eleştiri, yorumlama, yapılan işe bilinç kazandırma ve kolaj tekniklerini kendi yöntemlerimle işledik. İlk gurubumuzun sergisini 6 Haziran’da yine VAGABOND ‘da açacağız. Öğrencilerim son derecede başarılı işler çıkarıyor, sizleri de bu sergide görmeyi çok isteriz.