Ziya Paşadan Bize Kalan Hisse – Emre Toğrul

Emre Toğrul

Adana’nın meşhur bulvarlarından biri Ziyapaşa.
Bulvara adı verilen kişi , Abdülhamid Ziyaeddin.
Araştırıldığında yazar, şair, devlet adamı diye ulaşılır.
Özgürlükçü, batılılaşma yanlısı, Tanzimat yazarlarından.
Şinasi ve Namık Kemal’le birlikte geleneğe sahip çıkan,
Ancak doğu ve batı ikiliğinin çelişkilerini derinden yaşayan,
Dil, bilim, edebiyat ve sanatın gereğine inancı sağlam,
Körü körüne batı taklitçisi olmayan bir validir Ziya Paşa.
1878-80 yıllarında Adana valiliği yapıp, burada vefat etmiş.
Ne iç ısıtıcı bir sıfat; YAZAR, ŞAİR, DEVLET ADAMI !!!
Adana’ya ilk tiyatro binasını inşa ettiren muhalif kişilik.
Onun Londra da çıkarıp, yazdığı gazete de Hürriyet. 
Ben bu sabah, evimden adını taşıyan bulvara bakarken,
Onun öldüğü yaşta olduğumu farkediyorum.
Eserlerini incelediğimde, yazılarını okuduğumda,
Hep bahsedilen o muhteşem vülgarizasyon mevcut.
Dili basitleştirmek, sıradanlaştırmak, anlaşılırlaştırmak.
Tesadüf; Atatürk doğmadan önceki yıl ölmüş ve sirozdan.
Adana yıllarını, Taha Toros’un usta kaleminden,
Bir masal anlatımıyla okuyorum. Bakın;
Beyitlerindeki akıl oyunlarıyla nasıl yaşamımıza girmiş:
‘’Âyinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde’’…

∞Ω∞

Dil, konuşma, söylem ve ifade insanın önemli ayrıntısı.
Tarih boyunca bu hasletinin gelişimi; kılavuzlarımızın,
Bir anlamda tanrı vergisi yetenekle donatılmışların,
Örnek insanların öncülüğünde, zikrettikleriyle olmuş.
Osmanlıdan Cumhuriyete; ifade ve anlatım zengini dilimiz,
Onu sanata dönüştüren dehalarca, dil usaresi olmuş,
Bu akıl çıktıları sayesinde anlamış, anlatmış, yücelmişiz.
Bugün, günlük konuşma dili, şarkılar, mesajlar ve filmler,
Vülgarizasyonu, yani sadeleştirme ve basite indirgemeyi,
Bayağılaştırma ve düşünceden uzaklaştırmaya götürüyor.
Eskinin örnekleri, dili şiir ve yazıdaki teorik tahtından,
Halk söylemine adapte ederken sürekli zenginleştirmişler.
Günümüzde her dil için, kolaycı bir sıradanlık tehlikesi,
Vurgunun kelimeyi ve cümlenin düzenini ezdiği bir kirlilik,
Özellikle de, kelime hazinesini öldüren bir dil tembelliği var.
Ziya Paşa ve onlarcası halkı kendi diliyle kucaklaştırmış.
Bu insanlar; içinde düşünce ve düşünmeyi dürten,
Zihinden dile yansıyabilen söylemlerle örnek olmuşlar.
İfade ve anlatımı şiire, gazele, beyitlere yerleştirmişler.
Eş’ar-ı Ziya, Terc-i Bent ve Terkib-i Bentteki ifadelerinin,
Günlük yaşamı ve toplumsal düzeni zekice yönlendirişini,
İnsanı düşünmeye sevkettiğini izliyorum okurken:
Allah’a sığın şahs-i halimin gazabından,
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir.
Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma,
Zer-duz palan ursan eşşek yine eşşektir.

Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde,
İşret güher-i ademi temyize mihenktir.

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

∞Ω∞

Ahlaki, etik, moral, ekonomik, sosyal herşeyde,
Davranış kalıpları, birebir kullanılan dil kalıbıyla aynı.
Bu dünya da daha insanca yaşamak için,
Progresif düşüncenin dil kalıplarını öğreten ifadelere,
Pozitif duyarlılıklı dil çerçevesine müthiş ihtiyaç var.
Günlük sürekli kullanılan hitap tarzlarının, söylemlerin,
İnsan beynine ve zihnine, ya pozitif ve geliştirici,
Ya da negatif ve tekrarlı konuşma kalıpları olarak,
İnanılmaz etkileri olduğu bilimsel olarak kanıtlı.
O nedenle örnek insanların söyledikleri çok önemli.
Özellikle de devlet, bilim, sanat ve düşünce insanlarının!
Şiirleri, denemeleri, çevirileri günümüze dek gelen,
Moliere’nin ‘’Tartüffesini’ hece vezni ile tercüme etmiş,
Bunu da Adana’da inşa ettirdiği tiyatroda sahneye koymuş,
Ziya Paşanın, bugün Atasözü olarak bildiğimiz sözleri,
Yer yer sehl-i mümteni ( kolayca söylenivermiş) cümleleri,
Öyle didaktik ve akıcı ki günümüzde bile yol gösterici.
Sultan Abdülazizin Şura-i Devlet ( Danıştay) azası,
V. Murat’ın Maarif Nazırı, sonrasında II. Abdülhamitin,
Namık Kemal’le birlikte Kanuni Esasiyeyi hazırlayan bir insan ki;
Daha sayısız devlet görevi yapıp, vali olarak Adana’ya gelirken,
Bırakın görüntülü sesli, basılı gazetenin olmadığı devirde ,
Onun dillerdeki eserlerine hayranları günlerce yol gözlüyor.
Nüfusu 35.813 , bunun 5.825’i gayrimüslim o yıllar Adananın.
Bugünün kalabalığında, adını taşıyan keyifli bulvara bakarken,
Bir yaşamdan geriye ne bıraktı bu insan sorusuna takılıyım.
Ölümünden sonra sadece ‘bir lira, üç mecidiye’ kalıyor Paşadan.
Ama mümtaz devlet adamı ve değerli bir şair olarak anıyoruz,
Ve her beyiti manevi şahsının bir nevi asalet vesikası sanki.
‘’ Asafın mikdarını bilmez Süleyman olmayan, 
Bilmez insan kadrini alemde insan olmayan.’’